H A Y A THayat denilen ne ki, bitmeyen bir gaile... Nuh Nebi’den bu yana insanlık hayra yormuş. Bakmış, günler geçiyor hep ah ile vah ile: Anlamış ki yaşamak, umulandan da zormuş! Koşarken bir zamanlar, tozu dumana katıp! Bütün badireleri, tutup bir yana atıp... Şimdi, rastladığın her gölgede yatıp, yatıp; Dinlenemiyorsan bil, hayat seni çok yormuş! Dünya denilen mekân, iki kapılı bir han... Birinden girer bekler, birinden çıkar insan! Dertler saymakla bitmez, bir değil elvan, elvan; Çoğu sineyi dövüp, hayattan hesap sormuş! Zannetme ki bu dünya, bir tek sana yar değil... Ne güçlü insanlar var, kimse bir ayar değil! Ateşi var, buzu var, her mevsim bahar değil; Kimi sıradan bir can, kimi imparator muş! Hep böyle gider sanma, inan ki böyle gitmez... Yıllar gün gibi geçer, "ömür biter, yol bitmez! " İnsan olan kalp kırmaz, asla gönül incitmez! Sevgiler bu hayata, derin mührünü vurmuş… Antalya-2015/07 Halil Şakir Taşçıoğlu BİR TEFEKKÜRDEN ARDA KALANLAR… |
Biraz önce epey bir yazmıştım da ne olduysa forumdan ana sayfaya ışınlandım ve bütün yazdıklarım da gitti elbet.
Olsun, onunki inat da bizimki değil mi, yeniden yazıyorum ben de...
Aslında son günlerde yaşananları düşününce içimden pek bir şey yapmak gelmiyor ama...Allah sonumuzu hayır eylesin...
Bizim köye komşu bir köy vardı, ibadette de kabahatte de fazlaca söz edilirdi haklarında...Her neyse günahları kendi boyunlarına diyelim. İşte o köyde takvası hususunda kimsenin söz söylemeye değil hilafına bir düşünceyi aklından bile
geçiremediği muhterem bir zat'tan söz ederlerdi, adıyla anılmadığı için adını bilmiyorum, yiğit namıyla anılır derler ya "KARAMOLLA" derlerdi, ben de öyle hatırlarım.
Bu mübarek 100 yaş yaşamıştır da fazlasını bilmem zira, doğduğu zamanı kendisi de hatırlamazmış, teşrik-i mesaisi olanlar öyle rivayet ederlerdi. Gerek bizim köyün, gerekse bütün civar köylerin Kur'an ve diğer dini bilgileri öğrenebileceği yegane
kaynakmış..Keza kaç tane çocuğu (erkek) varsa tüm bildiklerini onlara da öğretmiş
ve köy, köy dağıtarak kendi ulaşamadığı yerlere oğulları vasıtasıyla ulaşıp, çocukların dini vecibeleri yerine getirebilmelerini teminen yazları ve kışları okuma odaları
açtırırdı köy muhtarlarına...
İşte bu eğitim dönemlerinden birine ben de katıldım, açıkçası önceden okuyup ezberlediğim bir çok surede tek tük de olsa telaffuz hatam vardı onu da düzelttik Hocamla birlikte. Bir gün hocam dedim ben bunları zaten biliyorum, benim annem Müftü torunu ve bizde de öğrenme kabiliyeti oldukça yüksek bunların tamamını
annem öğretti, ben bildiğim bütün ayetleri size bir kerede okuyayım, siz de benim hatalarımı düzeltmeme yardımcı olun, ben bu kurs olayını bir çırpıda bitireyim diye ricada bulunduysam da Hocam kabul etmedi, böyle bir durumun dönem arkadaşlarıma haksızlık olacağı, dahası benim gibi bir çırağı olmasından olağanüstü bir mutluluk duyduğunu belirtmeyi de ihmal etmeyerek gururumu okşamıştı.
Hocam ayetleri hiç bilmeyen, ucundan kıyısından bilen ve en iyi bilen diye üç kademeye ayırmış ve en iyi bilen sınıfında bir tek ben olduğumdan zorlananlara yardımcı olmamla ilgili beni çıraklık mevkisine yükseltmişti. İşte bu insanlar bize dinin ve İslamiyetin neye yaradığını ve nasıl yaşanacağını öyle güzel öğretmişlerdi ki, bizler öncelikle hata yapmaktan, haksızlık etmekten, riyadan, haramdan, kaçınmanın öncelikle Allah için yapılması gerektiğini öğrendik...
Bizler öyle güzel insanlar tarafından eğitildik ki, sosyal statümüzü hiç bir zaman insana saygıdan üstte tutmadık...
Hayatın özü de bu değil midir zaten...
Çok uzattım değil mi....
Hakkınızı helal ediniz lütfen...
Saygıyla....
haticeak tarafından 7/24/2015 10:17:15 AM zamanında düzenlenmiştir.