YALNIZLIĞIN NABZI ATIYOR İHANETİN ZONKLAYAN DAMARLARINDA:
Ansızın yitirdiğiniz ve upuzun yıllar izini sürdüğünüz, aslında kendinizden başkası değildir..
I En çok yalnızlık doğar kalabalığın rahminde.... Acılar, çığlıklar ve eksik bir cümle gibi duran hayatlar... II Yalnızlığın nabzı atıyor, ihanetin zonklayan damarlarında.. Daracık kalabalık, geniş yalnızlık uğultulu kent hükümlü akşam yağma yürek talan sevgi... Yalan sevgi... III Sevdası da düş-tü kadınların... azar azar sevdiler; pazarlıksız, hesapsız - nasırlaşmış umutlarda... Azar azar; içli ve iri düşleriyle çürüyen akşamlarda.. IV Yalnızlığın nabzı atıyor, ihanetin zonklayan damarlarında.. İmar izni verilmiyor bu ülkede, yasal bir aşkın yapılanmasına... hukuk sistemi cüretkar bir kadının kalçaları kadar bağımsız değil... daha özgürlük mü, kelepçeli elleri... kim bilir, hangi mezarlıkta sızlıyor demokrasinin çürümüş kemikleri! V Terlemiş kasıklarına gömüp bir aşkın erotik varlığını, masumiyeti inleyen bir karhane gibi gülüyorsunuz... İçinizde kaos, içinizde olağanüstü hal... İçinizde, yıkım kararı alınmış kaçak bir aşk... Ah, sizin yataklarda başlayıp, kürtaj masalarında biten kimliği belirsiz aşklarınız... VI Asılarak saçlarına gecenin; riyakar alkışların yalancı belleğinde dokunaklı bir türkü söylenebilir belki, tenha bir intihar üzerine... VII Gelip geçen günlerin intihar boğuntularında, gör- düm ki herkesin boynunda ayrılığın ilmeği. aşklarına belleksiz... Ve yorgun, sadece kendine sarılmaktan.. Ve küflü akşamların tenha yüzünde baktım ki herkesin kolunda ihanetin yaslı gölgesi.. Bilmem ki hangi bıçağın gövdesinde kalmış sırtımızın hazin hikayesi... VIII Yalnızlığın nabzı atıyor, acılı şarkıların yırtılan damarlarında... Kimse, üşümüş bir sabırla beklemeye tutunmuyor ve hüzünlü bir türkü’ye sokulmuyor, gizlice ağlamıyor artık! geceye emzirmiyor iflah olmaz kederlerini... Kimse soluğuyla ısıtmaz, üşümüş, dokunaklı şarkısını. boğuk bir pişmanlıkta gizler herkes ayıbını. . mazlumun çığlığında kim susturabilir vicdanının ağrısını. Paranın sultasında boğdunuz soluğunu sevginin, kendi ellerinizle.. küçük bir kan pıhtısından başka bir şey değilsiniz suçlu bıçaklarda... siz, öyle perdesiz, penceresiz şiirlere duyarsız aşklara heyecansız... Hiçliğinizi yazıyor gazeteler.. ihanet sürmanşet.. alt yazı geçiyor ömrünüzden, fünye ile patlayan en şüpheli aşklarınız... / Ben, şiirlerle örtüyorum yalnızlığımın en mahrem yerlerini siz, kalabalık yamayın durun yırtık yalnızlığınıza. / Ruhunuza sinmiş ihanetin eskimiş, küf kokusu... İlişmeyin, ilişmeyin n’olur bizim yalnızlığımıza... IX Ütü tutmuyor artık ömrünüzdeki kırışıklıklar... Çünkü, bir dua bile olmadınız şartlı tahliye edilmiş umutlara.. kavuşmak olmadınız gözleri buğulu ayrılıklara.. bir nota olmadınız kanayan şarkılara ’protez dişler gibi yakışmadınız girdiğiniz ağızlara...’ Bilmem ki neresindesiniz siz şu yalanın... acınızı dindirin, size de ihtiyacı var dünyanın... yapmayın, yapmayın n’olur! Aşktan, hayattan, kendinize ait yüzünüzden utanın! ________Birdal Erdoğmuş - |
selamlar