Susuyoruz
I
Ölüm kampına dönmüş Uygarlığın bereketli toprakları Dört yanından kan akar nehirlerinde Dağlarında yoğun bir sis Bulutlarından kan damlar baharlarına Maviye çalan gökyüzünde acı Duvarlarında çocuk çığlıkları Kan revan içinde mavi düşleri Ölüm dadanmış çocuk çemberlerine Yüzünde kırmıza çalar acının rengi Gözyaşları pınar olmuş Akar durur mintansız göğsünün üstüne Oysa Yıldızlarla saklambaç oynamaktı hayali Karanlığın üstüne Güneşi yuvarlamaktı güçsüz kollarıyla Yalnızca gülmekti amacı Ağzındaki eksik dişleriyle II Ya kadınlarımız Yeri geldiğinde Uğrunda adam öldürdüğümüz Uğrunda yıllarca hapis yattığımız Ve yeri geldiğinde aşkımız, Anamız, avradımız, bacımız olan kadınlar Kısılmış sesleri çığlık atmaktan Yorulmuş bedenleri kaçmaktan Gözlerinde öfke, nefret Süzülürken dudaklarından gözyaşları Buza çalar bakışları Eline geçirse o zalimleri Dişleyerek öldürecek belli Fakat onlara da ölüm yaklaşıyor ince telli Kalbura dönmüş umutları Bir bir tükeniyor Tıpkı insanlığın tükendiği gibi Tıpkı insanlığımızı kaybettiğimiz gibi Ve onlar can çekişirken gözlerimizin önünde Tüylerimizin kıpırdamaması gibi Onlar zulümden, açlıktan, susuzluktan ölürken Onları seyretmemiz gibi III Hemen yanı başımızda Zulümden kaçarken, Susuzluktan kıvranan Açlıktan ölen çocukların Acısını bilir misin? Bilir misin o acının yüreğe nasıl işlendiğini Yürekte hangi depremler yarattığını Dün Suriye’de Bu gün Şengal’de, Gazze’de Sığmazken mezarlara çocuk cesetleri Biz başımızı öne eğmiş susuyoruz Öyle bir susuyoruz ki Susarak kendimizi boğuyoruz Dağ, taş boğulmuşken çığlıklara Başımızı önümüze eğip Susmaya devam ediyoruz Ta ki sıra bize gelene kadar… 08.08.2014 |
Yüreğine
Emeğine
Sağlık
Selam Saygı Sevgi Sabır ve Dua ile...