1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
335
Okunma
güneşin bakışları bir mızrak gibi
deliyor kaburgalarımı
ve çığlığımın sonsuz boşluğu
gülüşümün sarı rüzgarları esiyor
yanı başımda
sesimde ıssız bir telaş
dudaklarımda büzüldü gülücükler
saçlarımda gün ağarması
sırtımda hançer
kabuk bağladı düşlerim
ağlayan orman yağmurları gibi
gözlerim duman sarısı
avuçlarımda
ateşten dolunay karanlığı
her iklimim ayaz
bir kar üşümesi tuttu beni
gözlerimde yalnızlığın nem kederi
bağlaç kurup oturmuş yüreğime
avurtları çökmüş
kırağı çalan sabahlar
nasırlaşan avuçlarım kızıla çalar
güz mevsiminin dinmez sancıları içinde
gizemli gecelerin gölgesinde
dudağımda küllenmiş alevler
ışığını ısıtıyorum uzandığım enginlerin
solurken nefesim
yalnızlığın yüzü
düşer tenime apansız
gecenin üşümüş ellerinde
kaldırımları taşıyorum göğsümde
yorgun bedenimin bu sisli şehrinde
telaşlı solgun
ve hiç mahpusluğunda
enkazlı yerimden vuruldum
içimden karanlığın ölüm taşları
çöl matemi yüreğimde saklı
sürgün ırmakların gür sesi
toprakların matemli türküsü
Sis yangınından kaçan
yosun tutan gözlerim
kuş çığlıklarına yakalandı
esmer yağmur tanelerinde
beyaz bir kıyamet başlar
yaşamın soluk yüzünde
göğsüme gömülmüş bir ağrı gibi
çığlığın terli akşamlarında
Düşlerin ölü çocukları büyüdü gözlerimde
göçebe titrek yağmurların kızıl ormanında
ıslak baharlara fısıldayan
kan çiçekleri açtı
kanayan ayın gölgesinde
5.0
100% (5)