Kırağı çalan sabahlargüneşin bakışları bir mızrak gibi deliyor kaburgalarımı ve çığlığımın sonsuz boşluğu gülüşümün sarı rüzgarları esiyor yanı başımda sesimde ıssız bir telaş dudaklarımda büzüldü gülücükler saçlarımda gün ağarması sırtımda hançer kabuk bağladı düşlerim ağlayan orman yağmurları gibi gözlerim duman sarısı avuçlarımda ateşten dolunay karanlığı her iklimim ayaz bir kar üşümesi tuttu beni gözlerimde yalnızlığın nem kederi bağlaç kurup oturmuş yüreğime avurtları çökmüş kırağı çalan sabahlar nasırlaşan avuçlarım kızıla çalar güz mevsiminin dinmez sancıları içinde gizemli gecelerin gölgesinde dudağımda küllenmiş alevler ışığını ısıtıyorum uzandığım enginlerin solurken nefesim yalnızlığın yüzü düşer tenime apansız gecenin üşümüş ellerinde kaldırımları taşıyorum göğsümde yorgun bedenimin bu sisli şehrinde telaşlı solgun ve hiç mahpusluğunda enkazlı yerimden vuruldum içimden karanlığın ölüm taşları çöl matemi yüreğimde saklı sürgün ırmakların gür sesi toprakların matemli türküsü Sis yangınından kaçan yosun tutan gözlerim kuş çığlıklarına yakalandı esmer yağmur tanelerinde beyaz bir kıyamet başlar yaşamın soluk yüzünde göğsüme gömülmüş bir ağrı gibi çığlığın terli akşamlarında Düşlerin ölü çocukları büyüdü gözlerimde göçebe titrek yağmurların kızıl ormanında ıslak baharlara fısıldayan kan çiçekleri açtı kanayan ayın gölgesinde |