Diyarbakır III
Bir zamanlar "biz" de vardık
Belki bir hikâyeye bile sığmaz Belki biz olabilmeyi haketmeyecek kadardık Şehirler arası bir hüznü taşırken son diyalektiğiydik platonik dokunuşların Sınır ötesi bir yaşamın Pasaporta mahkum edilenleri Kaçağı kaçağına yurtlarına sığınmacı dönenleri Düşün, Biz senle ne de çok bölündük Her bölünmede daha da yaşanılır göründük aslında biz en çok "biz" olamadık Yani "biz" hiç çoğul kalamadık Hani Diyarbakıra mahçupluğumu anlatırım İç ülkede yasak bir lisan dökülür İkimizi kekemelik bir ilanda anlatırlar Seni işgal edilmiş toprağından sahiplendim desem Sen kendi halinden memnun kalır mısın? Hâlbuki sana en çok ben mahkumdum Yani kördüğüm mağlubundum... Ve sen, Mezopotamya gibi benimdin Cudisini Diclesini görücüye çıkarır gibi Kendi kendime sevdalıklar oynardım Seni en çok yaralı yerinden Seni Diyarbakır gibi mağdur teninden Zindan zindan sözlerinden Anlayacağınız Faili meçhul dokunuşlarında dirildim Hiç abartısız , Seni sevmek tek uğraşım Seni sevmek tükenmez telaşım Vesselâm Aşk Karşılıksız bir öfke nöbeti Karşılıksız bir savaş paradoksu Ve ben , En çok ölüsü inkâr edilendim Dirisinde aşk yüzü görmeyenindim.... Hâlbuki onurlu bir gidişin bile olmadı Bu bendeki sürgünlük nasıl anlam bulabilsin Bizdeki bu ayrılık bir isim bile taşımıyor Bu kavga bu öfke ne de olsa dünün geleneği Ve ben sana gülüşlerini kanıtlayamam Ve de bu günü birlik ölüşlerimi Karşılıksız utanmanın her hâlini Tek taraflı bir yaşamın kimliksizliği Yani ben seni Diyarbakır’da, Herhangi bir Ermeni Kilisesi gibi sevdim İnkar edilmiş yaşamları İlk insanı , ve Tanrı’nın bizde unuttuğu nefesini sevdim Ben sende , İnanamayacağın kadar Diyarbakırı sevdim |