DİN SİYASET TİCARET HATTA EDEBİYATAslında işim olmaz benim dini ve ırkçı içerikli yazılarla. Hele bir edebiyat sayfasında bu türden yazıların yayınlanmasına bile karşıyım. Şunu bir türlü kalın kafamla anlayamadım. Dinle iligili yazı mı yazmak istiyorsun git dini yazı yayınlayan sitelere, onlarcası var. Siyasi bir yazı mı yazmak istiyorsun git siyasi sitelere, yüzlerce var. Bırak da edebiyat sitelerinde insanlar şiir okusun, öykü okusun, denemeler okusun. İşte anlayamadığım şey şu: Şair değilsen, yazar değilsen, ne işin var bir edebiyat sayfasında kardeşim. Okur olarak başım üstüne ama edebiyat dışı o muhteşem yazılarını git başka yerde yayınla kardeşim. Fakat Hey haaat! Bilirim ki at atın yanında kalırsa ya huyundan ya tüyünden. Baktım son zamanlarda edebi yazılardan çok din konulu siyaset konulu yazılar yayımlanmaya başlayınca, ve de site yöneticileri de buna karşın her hangi bir yaptırım uygulamayınca, kızmamın, sinir olamamın bir faydasının olmayacağını gördüm ve modaya uyarak ben de din ve siyaset konusunda bir şeyler karalayayım dedim. Modaya uymak dedim bilerek. Şimdi moda olan ne? Dinci iktidar, dinci sermaye, dinci eğitim, dinci tarz v.s. Ve de modası hiç geçmeyen siyasi ahkam kesmeler. Şimdi artık saadede geleyim. Meramımı anlatmaya Karl Marx’ın çok bilinen bir sözüyle "Din afyondur" sözüyle başlasam, anında "Ateist", anında "Komünist" yaftasını yiyeceğim kesin. Ama isabet buyurdunuz. Evet ben bir Komünistim. Yani değerli okur, dünyanın her yerinde nasılki kapitalist varsa, nasılki faşist varsa, nasılki dinci varsa, nasılki ırkçı varsa komünist de var. Çok normal yani. Ama öncelikle şu Marx’ın bilinen sözüne tutarlı bir açıklama getireyim. Hani kimi zavallı sözüm ona aydın insanlar var ya, ki bunlar aydınların da yüz karasıdır. Hani Kuran’da; içkiliyken namaza yaklaşmayınız, sözünün sadece namaza yaklaşmayınız kısmını alıp dillendirirler ya, işte Marx’ın söylediği bir sözü de birçok aklı evvel sadece (başta bilerek sadece o kısmını yazdığım), "din afyondur" kısmını alıp lanse ederler. Marx, aslında Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi isimli eserinde yer alan bu soyutlamayı yani "din afyondur" soyutlamasını şu şekilde ele alıyor. "Din, ezilenlerin iç çekişidir, kalpsiz dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. O (din) kitlelerin afyonudur. Dolayısıyla Marx’a göre din, sırf egemenlerin, yani yönetenlerin, yani iktidardakilerin ezilenleri uyutmak için kullandığı bir araç değildir. Ezilenler de ezilmenin acısından kurtulmak için dine ihtiyaç duymakta, ona sarılmakta. Adaletsiz olduğuna inandığı bu maddi dünyaya karşı ilahi adaletin mutlak ve korkunç olacağı bir başka dünya özlemiyle yaşar. Burada edinemediği mutluluğu, huzuru, burada sahip olamadığı varlığı, bolluğu o başka dünyada bulacağı inancına sarılır. Ona bu yaşamı reva gören zalim, kötü, insanlar, ister patron deyin buna ister iktidar, ister yönetici hatta isterseniz ev sahibi hatta köyünün ağası veya mahallenin muhtarı deyin. İşte bunlara bu dünyada hesap sorması mümkün değilse de, ahirette Allah, kul hakkı yiyenlerin, ona bu yaşamı reva görenlerin burnundan fitil fitil getirecek ve onlar asla cennete giremeyecekler. Bir de tabi benim gibi Komünistler ve de Ateistler... Egemenler, iktidarlar, sermaye sahipleri, iktidarları, güçleri sarsılmasın diye yönetilen kitleleri alabildiğine koyunlaştırmaya, alabildiğine aptallaştırmaya, alabildiğine ialhi adalet olgusuna inandırmak için işte o Marx’ın "afyon" dediği din sömürüsünü zikrederler damarlarına, beyinlerine. Afyon, yani Anestezi yani acıları dindiren, uyuşturan ilaç.... Oysa tüm bu zülümlerin, zalimlerin, sömürülerin bir tek ilacı var. İnsanlaşmak, örgütlenmek (bakın bu örgütlenmenin nasıl da tehlikeli bir şey olduğunu bilen iktidarlar ha bire yeni güvenlik yasaları çıkarmaya çalışıyorlar) ve bilinçlenmek. Şu iki cümle bile kafalarını kuma gömmüş, at gözlüğü ile dolaşan birçok insanın tepkisini çekecektir. Ne yani,diye düşüneceklerdir. Ne yani, insanların inancı olmasın mı? İşte yanlış anlaşılmak burada da başımızın belası. İnançlara da inananlara da sonsuz saygım var. Kim neye inanıyorsa inansın. Benim de inancım var. İnanılmaz güzel şeylere inanıyorum. Yeter ki kimse kimseye şöyle inanacaksın, şöyle davranacaksın diye dayatmasın. Madem ki kendimize ait bir aklımız var, bırakın da neye nasıl inanacağımızı aklımızın yoluyla kendimiz bulalım. İşte bunu yapmaya kalktığımızda da, karşımıza iktidarların, para babalarının, sömürücülerin, din tacirlerinin örgütlü duruşu çıkacaktır. Din elden gidiyor diyerek nara atarlar ki, kendi saltanatları sarsılmasın. Din elden giderse paracıklar da gider. Din tacirlerinin birilerini nasıl da trilyoner yaptığını 17 Aralık’tan bu yana gördük, şahidiyiz. Kimse, ne kadar islama gönül vermiş olursa olsun bu para işlerini bu ayakkabı kutularını, gemicikleri beleşe yapmaz. Gemicikler gezip tozmak için alınmadı, işletmek için alındı. Bu dünyada beyaz işi kadar para kazandıran bir iş daha varsa o da din ticaretidir. Ve ne yazık ki bu yolla, yani din kullanılarak yapılan silah ticaretidir. Hani Suriye’deki hani Irak’daki, hani bir zamanlar Bosna’daki hani, bir zamanlar Çeçenistan’daki, Azerbaycan’daki islamcılara oluk oluk akan para silah, inandıkları için mi? Ticaretin daniskası hem de. Üstelik tüm bu işleri de dini içerikli dernekler üzerinden yaptılar. Bu derneklerin ne olduklarını hepimiz biliyoruz zaten. Böyle olunca da isterler mi bu düzen bozulsun. İsterler mi insanlar bilinçlenip sadece kendi aklıyla inancını da dininin emrettiği şeyleri de akıl yoluyla kendi kendilerine uygulasınlar? Neyse, konu uzar gider de, ben ukalalık yapmayayım. Her aklı başında insanın bildiği şeyler işte... Ve okuyan herkesten özür diliyorum. Burası bir edebiyat sayfası ve ben siyasete, din tacirliğine, inançlara hatta ideolojilere dokunan bir yazı yazdım. Ama dediğim gibi işte. Edebiyat sitesi de olsa şimdi galiba bu türden yazılar moda. Kendi adıma bir dileğimi açıklayayım son kez. EDEBİYAT SİTESİNDE ÖYKÜ, ŞİİR, ROMAN, DENEME OKUMAK İSTİYORUM... |