Yaktı Gitti Gençliğim
Okşarken usul usul çehremi çapkın yıllar
Göz yaşını sel gibi döktü gitti gençliğim. Bir de baktım darılmış solmuş elinde güller Sanki öksüz boynunu büktü gitti gençliğim. Ellerinde umutla acılara kul olup Kimsesiz yüreklere baldan tatlı dil olup Kurak, susuz çöllere vaha gibi göl olup Yorgun düşüp köşeye çöktü gitti gençliğim. Dolanırken deryada kuru bir ırmak gibi Fırtına, kar, boranda savrulan yaprak gibi Soldururken tenimi çorak bir toprak gibi Çaresizce uzaktan baktı gitti gençliğim. Kelepçeyi vururken ne dert bildi ne tasa Fermanı kendi yazmış ne kanun var ne yasa Bin bir türlü duyguyla boynumdan asa asa Hükmünü kendi verip çekti gitti gençliğim. Baharlara dem vurdu gazel dökerken bağlar Ömrümün nefesinde kar tutmuş yüce dağlar Düşündükçe hayalim on sekiz yaşım ağlar Yazlardan son bahara aktı gitti gençliğim. Ne de güzel günlerdi gençlik vardı eskiden Vakit hoşça geçerdi hayat yardı eskiden Takmazdık onu bunu dert ne derdi eskiden Şimdi tonlarca gamı ekti gitti gençliğim. Yazan yazmış yazıyı kara kaplı deftere Derin kazmış yazgıyı kara saplı deftere Sorarken miyadımı kara çaplı deftere Yedi göğün narında yaktı gitti gençliğim. Yüksel Beyocaktan |