Tutsak Özgürlük
Daralmış geçitlerin geniş arzında saklı
Hayatın arzuları Şizofren sancıların zaman girdabında Özgürlüğe çivisini çakmış yalnızlık Hangi yol başına varsan Hangi sokağa sapsan Issız bir kül bulutu özgürlük Boydan boya. Tutkulu kalemlerin sırat köprüsünde özgürlük Kırk kapının cehenneminde Esaret yangını duygular Felek sapmış ters yöne Edeple secdeye varmış feryat Soluk soluğa. Bir o yandan bir bu yandan Dönüp duruyor dünya Hayaller ateş çemberinin üryanında Ayak ucuna çizdiğim özgürlüğümle Tek bildiğim muamma Eteğine tutunduğum toprak ana. Geceye mi bu çırpınış, güne mi? Bir çocuk gibi susmuş özgürlüğün ahı İlk kez böyle çaresiz Böyle kırılgan Her güncesi amansız bir kor Bir avuntu özgürlüğe azat hayaller Pencere kıpkırmızı. Sesler kuşkulu, sesler tutsak Biraz hissiz biraz da sessiz Çoğu güvensiz Özgürlüğün kucağında iki satır samimiyet Yaşam düğüm Sabır yoğun Düşler boğum boğum. Hayatın anlamında bir tatlı huzur Özgürlük senfonisi Ruhlar bir demet çiçek Rayihası semavi. Suyun, göğün kıymeti sıcak bir nefes İkrar gerek varlığa Yok ki başka bir ses Uhrevi esintiler buhurdanda tütüyor Nasıl da ufku sarmış bu bağ, bahçe Tutsaklığa özgür her şey Diller bir tutam sükut. Karışmış bir birine az ile çok Diyorum ki artık çoğun azından Bir yağmur gerek Artık güllere bakmak değil Biraz da gül dermek gerek. Haydi kapat gözlerini, aç kapılarını Azat et köleliğini tutsaklığından Özgürlüğün kaptanı Nuh’sa korkma tufanlardan. Yüksel Beyocaktan |