Kanadı Kırık Tebessümhüküm giymiş ayrılığın siren sesine inat dalgakıran ayak uçlarından gizemine dalsam dalgın bakışlı denizlerin boğum boğum parçalansa sarı benizli suların çorak gözlerinin karası... yok olsa bütün ahraz uzaklıklar yakamozun sihirli değneğiyle yirmidört saatin kirpiklerine asılan kahır dolu satırlar cüssesinde yırtılsa Tsunami’nin... aşkın sımsıcak nefesi halka halka yağsa suyu boğan zemherinin üzerine erise ruhumun bıçak kesiği yanığı öpülesi ellerin bir çırpıda sahiplense kulaç kulaç ölen yüreğimi... kol kanat gersen henüz kırkı çıkmamış burnu sızlayan katmerli özlemime yüreğime mıhlanmış gardiyan ayaklı tufanı bir hışımda söküp atsan boyu posu devrilse ayrılığın azgın suların pençesinde Rahmet dualarıyla yıkanmış güneşi doğursan avuç içlerime... tavında dövsek zamanın vahlarını Cebelitarık Boğazı’nda buluşsak hem tatlı hem tuzlu yanından şükrederek nasiplensek yaşamın sevinç gözyaşlarımızı katık yapsak aşk denizinin maviliklerine yüreklerimiz dans ederken ayın şavkında yıldızlar alkış tutsa gelişin şerefine... ve sen elli ikim d/okunmadan diz boyu kamçılasan tek celselik firarı ç/aldığın gülüşümü mezar taşıma dualarını göz bebeğine asarak son bir kez olsun çıkıp gelsen sevgili(!) ...yollar uzun yada kısa ne farkeder ki? biliyorum gelmeyeceksin ! farklı ülkelerde nefesi baldıranla dövünen iki korkak eliz şimdi... /kötürüm ayaklarımı da sırtıma yükleyip kanadı kırık tebessümle toprağa dönüş var / Nagihan Ergül 11.06.2013 |
İçinde delinin divaneliği bin parça. Kelimeler kovalayarak birbirini hüküm giydirmiş varlığa ve yokluğa.
Tebriklerimle
Saygılarımla
İsmail Yılmaz