RÜYAM
Rüyam; düşünüyorum da,
ne uzun zaman olmuş köyden ayrılalı. Ne kadar aklımda kaldı bilmiyorum. Ama o günleri çok özlüyorum, çok! Hani akşamları gaz lambalarını yakar, etrafına toplanır da ders çalışırdık ya, arada bir göz göze geldiğimizde, sen gülümserdin ve ben tebessümlerine bayılacak gibi olurdum. Ne de tatlı tebessümün vardı Rüyam. Bilmem hatırlar mısın? Elektrik direkleri henüz dikilmişti köyümüzün sokaklarına. İkimiz hep dua ederdik köye elektrik gelmesin diye! Elektrik gelirse o kadar yakın olamayacaktık. Çocukluk işte. Sizin evin avlu girişinde karadut ağacı vardı.Ne de tatlıydı Rüyam. Hep beni tırmandırırdın o ağaca. İnmekte zorlanınca da alay eder gülerdin. Bense kızar gibi yapar ama senin gülüyor olmamdan da ne çok mutlu olurdum. Saklambaç oynarken bizim samanlığı yaktığını hatırlıyor musun? O gün bu gündür bir sır gibi sakladım. Samanlığı senin yaktığını kimseye söylemedim biliyor musun? Bedenlerimiz küçüktü ama aşkımız nasıl da büyüktü? Belkide bu yüzden saklıyorum aramızdaki bütün sırları. Hele kaçamak buluşmalarımız yok mu neydi öyle yıldızları sahiplenmemiz? Kainatın sahibiymişiz gibi o yıldız senin, bu yıldız benim! Sahi aşkımıza şahit tuttuğumuz bir yıldız vardı. Tıpkı aşkımız gibi en büyüğünden! Birisi ona çoban yıldızı derdi, bir diğeri kutup yıldızı. Biz ise, aşkımızın yıldızı demiştik! O yıldız hâlâ duruyor mu yerinde, sen de ona hâlâ aşk yıldızı diyor musun? Şimdi ölmüş olsa gerek Mustafa öğretmenimiz. Bir tek o bilmişti bizim içten içe eridiğimizi birbirimize deliler gibi aşık olduğumuzu. Yaşıyorsa Allah ömürler versin. Ölmüşse Allah rahmet eylesin. Ne babacan adamdı Rüyam Komşularımız latif amca, Gönül abla yaşıyor mu? Hayalperest Rıfat amca, bakkal Hacı Yusuf, mucit Kalender amca. Bir de, Hacı Dadaş amcanın çocukları dört kardeşlerdi. O gün yoktu ki kavga etmesinler! Okul dönüşünde o nların kavga etmesi bizim en mutlu anlarımızdı. bir başkasının mutsuzluğundan, biz kendimize mutluluk çıkarır dık. Sen korkar gibi yapardın, bense hemen elini tutardım. Öylesine sıkardık ki ellerimizi avuçlarımız terlerdi. Ya gören olursa diye düşünmezdik öyle severdik birbirimizi. Ha bir de Saray teyze vardı. Allah rahmet eylesin. Garibim iki büklümdü. Hani kızıl saçlı saray teyze. Oğlunun adı Muharrem. Annesini hiç sevmez hep çıkışırdı garibime. Hatırlıyor musun Rüyam? Yine bir keresinde annesine bağırmıştı. Ve ben yerden taşı aldığım gibi fırlatmış Muharrem’in kafasını yarmıştım! Jandarmalar beni alıp götürecek diye ne çok üzülmüştün. Beni unuttun mu bilmem ama ben seni hiç unutmadım Rüyam hiç Sahi kiminle evlendin kaç çocuğun var şimdi Adları nedir her düşüm her düşüncem de sen varsın Rüyam. Hatırlıyor musun Rüyam bir grubumuz vardı evlenecek olursak çocuklarımıza birbirimizin adını verecektik Ümit, Nevgül, Bayram Ali sanem sen ve ben bir de Nihal’le Recep vardı. Ne de güzel ekiptik be Rüyam Özledim be Rüyam çok özledim. Her şeyi özledim. En çok ta gaz lambasının ışığında ders çalışırken, bana bakışlarını özledim ne de güzel tebessüm ederdin o sıcacık tebesümünü özledim. Ama ne çare bazen özlemek te yetmiyor. Kendimi sorularla boğuyorum. Çocukluk aşkımıydıHâlâ rüyalarımda hep sen varsın Rüyam Efkan ÖTGÜN |
Seni her özlediğimde sevgilim,
Gökyüzüne bakıyorum;
Göğün mavisinde gözlerini görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Denizlere bakıyorum.
Ufuğa bakınca mucizeni görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Kuşlara bakıyorum.
O kanatlardaki özgürlüğünü görüyorum çünkü.
Ve aşkım, seni her özlediğimde,
Adında isyan ediyorum.
Seni özlemek istemiyorum ben,
Ben seni yaşamak istiyorum,
BEHÇET NECATİGİL