S'ye Mektuplar 8S’YE MEKTUPLAR ---8--- Omzunun kokusunu duymak ve o kokuya dokunamamak ne büyük bir eziyet bilemezsin. Bilemezsin ki seni her sevdiğimde kaçıp giderek, kendime ben eziyet ettim. Olmayacak sevdaya olmayacak dualar etmek ve olmayacak duaları aminlerle yüzüne sürmek sevda saydığım şeye yakışmayacaktı. Sevmiyorum dedim Ve seni asla sevmeyeceğim. Yürüdüm, ilerledim. Arkama bakmadan, nefesini önemsemeden yoluma devam ettim. Her şeyi unutturur denen o zaman, bana seni unutturmadı. Nefesini, adını, bir kere koklayabildiğim boynunu sonra... Sonra dibini dizinin... Kalbim hep hatırladı. Kaçmak çare olmadı, kaçmak uzak tutmadı benden seni. Bir yerlerde var olduğunu biliyordum. Ya da bir yerlerde beni hâlâ sevdiğini... Kayıp zamanlar vardı, kaybettiğim zamanları ben affedemedim Bütün zamanlar sensizdi Tüm zamanlar sensizdi ve bütün zamanlar sana aitti. … “Önümüzde tek bir aşk var ve nasıl yaşarız ben de bilmiyorum.” Düşünüyorum, diyorum ki hikâyeye biraz romantizm eklemenin hiç zararı olmaz. Her şey bir akşamüstü başlasın, hani denizin masmavi olduğu adı güzel bir şehirde, topuklu ayakkabıları onlarla doğmuş kadar iyi giyebilen kadınların alışveriş yapmayı sevdiği bir caddede… Ve âşık olunacak güzel adamların saatlerine bakarak, etraflarındaki insanları o gökleri delen binalardan ayırmayarak yürüdükleri, caddesi bol, denizi mavi, kırmızı kadınları olan o adı güzel şehirde… O adı güzel şehirde yaşa sen de... Kendinden başkasını umursamayan, işi ve evi arasında mekik dokuyan güzel adamlardan biri ol. Ne kadar kırmızı kadın varsa it elinin tersiyle ve önemseme topuklarını. Şehrin mavisine âşık ol, ya da denizin berraklığına. O kadarla kal, hayatın tadını çıkarmak için birkaç bahanesi olan adamlar vardır ya, tam onlardan işte. Elleri kitap kokan bir kadın olayım ben ve de. Çıkarmayı sevmediğim kocaman gözlüklerim olsun. Ne topukları dert edeyim, ne güzel elbiseler çeksin ilgimi. Kırmızı kadınlardan ben de nefret edeyim. Bir kitapçılarını seveyim adı güzel, denizi mavi o şehrin; bir de yakamozlarını. Kitapları yastık, kumları yorgan sayayım ve geceyi ayın maviye inişini seyrederek geçireyim. Müziği seveyim, denizin melodisini bestelemeyi deneyeyim. Beceremeyince, Mozart dinleyip, kitaplarıma geri döneyim. O kadar döneyim ki satırlara hem, yaşadığım adı güzel şehir de dâhil unutayım her şeyi. Tasarımını okuduğum her kitapta değiştirebildiğim bir şehir olsun rüyalarımda. Sadece bana ait, sadece benim… Seni hiç bilmeyeyim. Sen bir tek denizi sev tabii, denize ait o melodinin yarattığı kitapları bilme. Bilme nasıl bir dünya olduğunu sayfaların içinde. Müziği de deniz yarattı biliyor musun diyeyim ve sana hayal kurmayı ben öğreteyim. Beni bilmeden sen ve seni bilmeden ben, böyle bir adı güzel şehir… Belki gördük birbirimizi kimbilir … Karşılaşalım bir gün evet. Ben kitaplara dalmış, kırmızı kadınları ve topuk tıkırtılarını hissetmeden; sen saatinden ayırmadan gözlerini… O kadar hızlı dön ki, çarpışalım manzarası mavi bir sokak başında. Ellerimde birkaç kitap, ben düşeyim. Gözlüklerim kırılsın, çantan parçalansın senin. Tut ellerimi benim… Sonrası bir bakışma, kırmızı olmayan, topuklu ayakkabı giymemiş bir kadınla… Sonrası bir telaş, maviyi seyretmek için! Bir restoranda son bulmasın ama, bir düğün salonunda ya da. Her zaman bir aşk, yaşanıp da bitecek değil ya! Yaşanmadan bitsin, bir güzel hikâye kalsın yazabileceğim bana… Al yırtık çantanı, ver kitaplarımı Ben döneyim kendi dünyama, seni bilmiyordum; öğrenmeyeyim. Bir mavide karşılaşmayı umut da etmeyeyim. Takayım camı kırılmış gözlüklerimi ve seni hiç tanıyamadan, başka bir maviye göndereyim. ASENA GÜLSÜM GÜNEŞ |