GÜNEŞE TUTULMAKGüneşe rastladım, akşam eve dönerken. Balıklar sinekleri, martılar da balıkları yerken, bir balığın da oltama gelmesini beklerken... Denize kızıllığı aksetti, o an da dikkatimi çekti. Yorgun ve üzgündü, ayaküstü lafladık biraz... belli ki kırgın, ayrıca da kızgındı, ben sormadan anlatmaya başladı. ’Prometheus’a bile kızmadım, çünkü, parçalarımı insanlığa götürdü’. ’Daha sonra insanlar; İsimler, soy isimler ve simgelerde, Ressamlar çeşitli resimlerinde, Müzisyenler ezgilerinde, Yazarlar ve şairler, imgelerinde, beni onurlandırdılar’. ’Ancak, son zamanların insanlarını; Dinsel flamalarla, bayraklardan paravanlarla, önce ayrışmalarını, kolonileşerek birleşmelerini, nesillerini tüketircesine savaşmalarını, insanlığın yegane kurtuluşunun, dünya ülkesi olduğunun unutmalarını anlamadığını’. Kendisini yaralayan bir başka olgunun da; ’İnsanlar ile aramızdaki yedi katmanın, fosilosfer ile sekiz kata çıkmasına, böylece, ebem kuşağının yedi harika rengine, siyahı da eklemelerine kızgınım’ dedi. Ve sessizce evine gitti. Tüm bu anlatılanlara, martılar, daha sonra ortama katılan ay da tanıklık etti. Güneşin arkasından baka kaldım... Ben evime gidemedim, güneşe tutuldum. O gece, sahilde sabahladım. Güneş ve Prometheus’tan özür diledim. 24.09.2014 Ömer KIYAK |