Ona Ruhumun Yaralarını Kabuk Bağladığını Söyle Yalansı Dünyahayrettin taylan oyalı şuleli bir yazgıya ithaf Bir sevda türküsünün kavuştaklarında kavuşmalarım sızladı bağrımı.Bir gözden başladım okunmaya.Bir kalbin en özel yerinde kaldım. Soğumuş bir çay değildi onun benden soğuması.Kıskanılacak kadar keskin bir koku girmişti sevgi burnuna. Benden soğumuştu yeşil gözleriyle ormanı yeşillendiren, mavi sözleriyle denizimi aşka çağıran. Yasak bir dilden, yasak bir meyveden, yasak bir aşktan, yasak bir yalnızlıktan çıkan alevler gibiydik. Oysa dünyada yasağı bilmeyen tek duygu aşktı. -Cennetinin kıyısında üşüşmüş bir volkan gibiydim.Cehennemde değildim.Onu sevmek cennete gitmek demekti.O bir melekti çünkü, sevgi kanatlarıyla beni cennete taşımıştı.Onun masum yüzünde, onu melek kanadında, onu kirlenmemiş yüreğinde, onun O’nunda kalmış ol vakilerim vardı. T’el örgüleri vardı öremediğimiz kentimizde. T’el örgülerine yapışan peri masallarımın okunmasına dem vuruyordu. *Ben merkezimdeki volkanik akışlardan rahatsızdı. Egolarımın ağarmış saçlarını görmüyordu. Oysa ben artık kalbim kadar temizdim. Ben dün doğmuş çocuk gibi temizim.Dün doğmuş çocuk kadar masum bir sevdanın salıncağındaydım. -Şuleler yanıyordu bağrımda.Oyalı bir pınar çağlıyordu.Gözlerimde akan damlanın ünlemlerinde imgesel bir acı vardı. *Ben onsuz iyi değilim yalan dünya…Ne kadar yalansın dünya..Neden bu sınavımda notumu kötü verdi ki kader. -Yazmakla sevmek arasında hep hüzün postum var.Benim secdem belli, benim iyi niyetim belli. Empoze olmuş bir pozun gölgesindeyim. Bu fotoğraflarım güleç.Bu içimden gelen onu gülüşü. Hiç kimsenin bilmediği hiçliğe yakın zamanlar yaşadım. ’Bana bütün hürriyetlerden evvel, bilmek, düşünmek, inanmak, vicdana göre konuşmak mertebesini veriniz.’ John Milton -Bana onun gülüşlerini getirin yalan dünya…Yılanlar sarmış dünyamı…Her şey yalan, her şey yılan gibi sensizliğimi ısırıyor. Panzehirim olmalısın Şulenar.. Güleç suretin sıratında geçemedim Güleç suretinde okunan sureleri ezberleyemedim Meryemsi gül İçimle için, dışımla dışın arasında dış mihrakları aşamadım gül Dilinle yüreğinin en mistik yanında susamadım Çok sesli bir şarkının klipinde oynadım kalubeladan kalmışlığımı Ayanla beyanın sırrında berraklarımı sunamadım suna yüzüne Eğri ve doğrunun kuşkularındaki keşkelerimin rengini anlatamadım Bir bakışa mihenk, bir anlama desise olmuş desibellerim vardı kıssanın hissesinde yükselen hisse senetlerimin hislerinde yaşatamadım seni yarenliğime postunu dost olarak sunan azazilin ziliyle güne başladım çoğu kez Hasetin saatinde beni sensizlikten zehirleyen nefsime yenik bir yetimdim Haddimin barajını aşan zevk sularında duruyordu zamanım …. Hasretimin tininde yok oluşlara kirleniyordu içsel açlığım Haramla helalin ayıklanmadığı kutupsal menzilden habilce yürüdüm çetin bir sürecin yılanları arasında yalanları ayıkladım yürüdüm Üç kuruş uğruna uğrunun bonkörü olan körleri ayıkladım yürüdüm Beş paralık adamların Karunluğunu ayıkladım yürüdüm Edeple adabın ince çizgisinde mutlak çizgimi çizip yürüdüm Can ile canan arasında kalakalmışlığımın zirvesinde nefes alıp yürüdüm aynı S e s s i z L i k, ama bin çesit sensizlikle içinde yürüdüm Acımın çocuklarına ninni okuyup damlalarla sana yürüdüm Yine aynı kalbim, yine aynı duruşla ıslandım sana yürüdüm s e n s i z l i k vatandan daha önde, gönül bayrağım sensin ben özgür değilim ben esirim kalbime ben yeniğim özlemlere ben dirilişimden sonra senli direnişteyim bundan sonra ben osmanlıyım bundan sonra sultanım sensin bundan sonra demokrasi senin sözlerin bundan sonra laiklik yok, sana layıklığım var |