DURSUN ARTIK İNMEK İSTİYORUMseninle aşkımız eski bir posta treni gibiydi daha uzaktan geldiği belli olan temelsiz bir baraka ev gibi sallanan ağır ağır ilerlemekten yorgun kaplumbağa misali ben hep arka perondaydım bir türlü gideceği noktaya varamayan sevmeyi bilen yoksul insanların içinde uzaktan seyrederdim hep vip yolcuydun sen etrafında suni sevgiler kahkalar atarken buradayım demenin ahengi vardı üstünde oynadığın oyunda baş roldeydin kadınlar sana bakar gülerdi ben sana bakar küserdim. Sana uzak olmanın telaşını yaşardı kuş yüreğim arada başımı çevirir camdan dışarıya bakar bir an da olsa varlığını unutma umudu taşıyarak içimde seyrederdim dünya hengamesini kafamın içinde rengarenk hayaller başımı eğerdim önüme sen eğlenmeye devam ederdin ben sana göstermeden ağlardım. ayaz vururdu bulunduğum perona ’’üşürdüm’’ kollarımı kendime sararak sevgisizliğin o uzun pelerinine sarılırdım. derken birden bire yağmur başlardı gece karanlıkta gözlerimden dökülen damlalara inat cama vururdu usulca sesi ninni gibi içime dolardı buğulu bakışlarımı buğulu camların kenarlarında gezdirir sensiz geleceğin nasıl olacağını ellerimle cama çizerdim karman çorban yollar olurdu hep içlerinde kaybolduğum korkuyla sana bakardım sen kendi havanda güneşlenirken ben sessiz kayboluşlarımı yaşardım. en çok ’’geceler’’ kanardı içimde damarlarımda varlığının hayat ışığı uzanırdı yanı başıma görünmeyen bir el boğazımı sıkıp ’’bak orada’’ senden asırlarca uzakta diyene kadar hep yağmur vururdu camıma ben seni seyrederdim ay sana bakardı solardı ben sana bakardım titrerdim. ancak zamanı gelince inebileceğimiz bu eski püskü posta treninde sıkışıp kalmıştım tıpkı varlığının gölgesine sıkışıp kaldığım gibi. Ayvazım DENİZ |