pencereye ağustos yağmuru düşer ben çıplak kalmış gözlerimle giyerim damlaları
birazdan acı yemiş şarkılar dağılır duvarlarıma yavaş yavaş giyindiği damlaları çıkarır gözlerim kirpiklerimin ucunda ıslak bir ağırlık düşerim mapus akşamı yalnızlığın sürgünlerine
ve dar düşlerimin kitabı açılır sararmış sayfalara çoktan sıralanmış harfler aralarına sokulmuş noktalarla, virgüllerle anlatılması gereksiz bir hikayeyle basar yarama
şimdi ben hangi kalabalığın cümleleriyle dolup taşabilirim geceye aşk rengini yitirmiş iki kişilik yabancılığını okurken son bir ezan gibi duyuma hangi hayallerle kavuşabilirim sabaha
aslında kurduğum saatin benden başka herkesi uyandırdığı yorgun bir zamana uyumuşum kramplar giren ağrılı uyanışlarda nerede olduğumu unuttuğum takvimlerin aynı yaprağında kalan rakam gibiyim
sanki özlüyorum özlendiğimi bilmeden hasret büyütüyorum
odama gizlice giren güvercinle beraber onun saçlarını besliyorum çıplak ayak basıyorum yere süzülmüş güneşe çoğaldıkça özlem kendimle kavga ediyor aklım aklım firar ediyor yüreğime
içime kaçmış acı ordusuyla unutulmuşluğun savaşını veriyorum dağınık resimlerde müfrezeler yitirilmiş düşlerle saldırıyorum yalnızlığın kalesine gözyaşı bombalarıyla vuruyorum aşksızlığın cephelerini yüreğime ölü sevdalar dağılmış aklımda zikirleriyle pişman zamanlar biten harbin sonunda binbir telaş yaralarımla çekiliyorum geri gerisine sayfalara sol elimde kalem harflerin merhemiyle sarıyorum yaramdan akan şiirleri
ve kent usul usul içeri göçün başlangıcı oluyor dışarıda ağustos nemiyle sevişen yağmur perdeme bir günlük ömrüyle müjde kelebek ağır aksak sırtıma vuran rüzgar
nasıl demeli kime gömmeli savurgan yorgunluğumu bilincime gelip çökmüş ziyan, suskun çocukluğumu hangi masallarla avuturum şimdi ağzımın içinden çıkmamaya yemin kelimeler olmadan hangi rüyaları sağabilirim göğsümün çeperine oldu işte zaman yine sus oldu kapandı dilimin perdeleri dışarıda çığlık postalayacağım bir sevgili içimde hazan bir yalnızlık kaldı
....
umudun değerini kaybetmeden umutsuzlukları yaşarım yaşadığım her saniye onurludur yalnızlığım yalnızlığıma saklı tüm vurgun yemiş rüyalarım ...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
YAĞMUR AÇAN AĞUSTOS GECESİNDEN MEKTUP şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
YAĞMUR AÇAN AĞUSTOS GECESİNDEN MEKTUP şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
nasıl demeli kime gömmeli savurgan yorgunluğumu bilincime gelip çökmüş ziyan, suskun çocukluğumu hangi masallarla avuturum şimdi ağzımın içinden çıkmamaya yemin kelimeler olmadan hangi rüyaları sağabilirim göğsümün çeperine oldu işte zaman yine sus oldu kapandı dilimin perdeleri dışarıda çığlık postalayacağım bir sevgili içimde hazan bir yalnızlık kaldı
....
umudun değerini kaybetmeden umutsuzlukları yaşarım yaşadığım her saniye onurludur yalnızlığım yalnızlığıma saklı tüm vurgun yemiş rüyalarım ...
Bu güzel anlatımı fon eşliğinde okumaktan keyif aldım Yüreğine kalemine sağlık üstat Kalemin daim olsun; _____________________Saygılar
Şimdi diyorsunuz ki pencerede agustos yağmurları peydah olur sessiz yanlarıma ... Ne kadar yanılmış mevsimler, yağmurlarını bırakırken gözlerimin izine... Ahh ahh... Bir daha uğrar mıyım sanıyorsunuz gülüşünüzdeki o iki öksüze...
Siz yemin dolu küfürler doldururken içimin güneş görmeyen dağ yamaçlarına, artık doğumu ölüm olan bir ben bıraktınız cam kesiği yanlarıma...
Yarın yine o parka; başlangıcın sonunu teslim etmeğe gideceğim çocukların masum hislerine ... Ayaklarına taş bağlamış bir suskunlukla geçeceğim şehrinizden son kez... Gitmeden önce bir kez daha öldüreceğim kendimi şehrinizde... Bir öğrenci bileti keseceğim gözlerinizden, Ve fırtınasına karışmış bir ayrılık Vapuru dileneceğim sesinizden... Gelinlerin kırmızı kuşağında bestelenir Kınalı zılgıtlar... Ve ben başımı önüme alıp susa susa gideceğim...
Ben dün gecenin gökyüzünde asılırken doğruluğun rahmindeki yağmurlara, O zaman dedim, işte o zaman yalnızsın kendim... Yanımda hiç olmamışlara ağlattım göğü kalemimde... ve bir daha gerisiz adımlar atmak için baktım son kez ziyan adımlarıma... Ahh dedim susa susa ağla etlerini kanatırken beşinci gün...
Susa susa terket içindekileri... Alçak bir yemine seni satanlar için terket, Hiçliğe terket, Pişmansız bir avucun içinde bıraktığın parmaklar adına terket, Gözlerinde utangaç sevmeleri asarak terket, izleri soğumasın diye adımlarını öptüğün sokak arası karşılaşmaları için... Terket kendimi...
Ve... Bu şehri...
Bıraktım ki soluğu en çok onun nefesindeyken karışır nefesime... Yüzüme dumanı hasret kokan bir iki dal üfler belki... Lakin artık borç almam kimseden... Ödemesi güç oluyor kalbimin en fakir yanına...
uçurum............sonrası boşluk bilmediğim bir duygu bilmediğimiz bir duygu
acı kıvranış delalet kırgınlık suç ah sesine sus giydirme
nedensiz düşmek işte nedensiz yaşadığını benimseyerek soluğunu rahat alamıyorsan al soluğum ödünç kalsın sende beni düşünme ben nasıl olsa yaşarım alışmışım soluksuz yaşamaya ....
hissettirdin ....hissetti şiir..yada karalama şair yazan bir çapulcu görmezden gelinebilen öyle ya görmezden gelinmeyede alışık bizim isyanlarımız..aşk için umut için...
Kutlarım Şair Bey.
Elysa tarafından 8/10/2014 12:44:01 PM zamanında düzenlenmiştir.