17
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
2364
Okunma
Kötü…Çok kötü oluyor çok,
Mezar olurken ömürlük bir aşk’a düş kentim
Ve de bitmeden daha İstanbul türkülerim
Ben bitiverdim !…
Henüz ilk gün aşkın ellerini ellerime vermişti
Araya girip, ona anlatacaklarımı da büyülemişti
Sevdirmişti beni ona İstanbul’umun o sarışın esintisi
Sadece bir gün İstanbulsuz kalmıştım, dün gibi
Döndüğüm de ise aşk yaşamımı terki diyar etmişti…
Bir zamanlar sevgiyle sulanan yüreğimin bayram sevinci
Kader saatini kendine göre ayarlayınca,
Tek taraflı bir kararla aşka paydos demişti !
İstanbul burnumdan fitil fitil gelmişti…
O günlerden sonra yaşama kahrettim
Elveda gücüm bile yokken kendimi başka bir kente ittim
Şimdiler de ölümüne hem onsuz ve de hem İstanbul’suzum
Çoktandır zil çalıyor can çekişen sevgisiz durumum
Tüm sevdiği şeylerden uzak kaldı artık bu aç ruhum !…
Kim bakarsa baksın gözlerime anlayacağını umuyorum,
Sizler mutlka görürdünüz,
Siyah beyaz rengimden ben ne derece İstanbul’suzum ?
Oysa o kentsiz yaşayamayacak kadar,
Ben ona kente yürekten bağlı bir kuldum
Kim bilir, belki de ben özlem kötürümü oldum !...
Bir gün, bir gece yeni kentim de,
Çok uzak kalınca İstanbul sevdalısı günlerimden
Baktım ki ruhumun aşk sofrası tam takır kuruyor iyiden
Hangi düş hanesi İstanbul’u andırıp, biraz su serper diye ruhuma
Kalkıp gidecektim o kentin rüzgarlarının estiği bir kopya mekana...
Ve kalkıp gittim bir umut kırıntısıyla
Yeni kentimin alkol kokan ünlü restoran’lar sokağına
Rakı kokuyordu, aşk kokuyordu, arkadan türlü meze kokuları,
Tıpa tıp benziyordu burası dekoruyla sevgili İstanbul’uma
Buz gibi bira kokuyordu susuzluk hissi yarata yarata !
Buzlu badem dahi kokuyordu bu sahte İstanbul Pazarı’nda…
Bir de, Rum kadın kemancının şarkı söylerken ki;
Türlü çileleri göğüslemiş o yangın kokulu hali,
Tepeden tırnağa beni daha da hüzün kokutmaya başlamıştı vallahi !...
Yoksa ben sarhoş mu olmuştum ?
Lakin o “Çal kemancı şarkısını” eskiden bu kadar çok fark etmiyordum
Oysa şu an içimle ve dışımla gizliden gizliye hıçkırıyordum
Sanki çifte kavrulmuş ruhumla hep “Çal kemancı” kokuyordum !…
Kalabalıklardan sancılı bir ses avaz avaz tutuşmuştu !
O Rum kemancı kadının bulunduğu taraftan bana doğru,
“Çal kemancı, çal” diye bir adam acı acı uğulduyordu !
“Çiçekçi Pasajı” sayılırmış vardığım adres bu nostaljik havasıyla
Ama burası İstanbul kadar yüreğimin boynuna sarılmıyordu…
“Hay Allah kahretsin !” diyesim geldi içimden
İstemeden düştüğüm bu umarsız durum yüzünden
Yarısını kaptırmama rağmen emekli maaşımın adisyona,
Satamamışlardı yine de tam olarak orasının bir benzerini bana
“Al işte, Çiçekçi Pasajı” olsun demelerine rağmen burasını sana !...
Lakin İstanbul’a lebalep bulanmış ruhumun pası dahi yerindeydi hala
Alkolün bile taşımasına rağmen maziyi tam yanı başıma
Yine de mümkün olmamıştı bu kadar kolay,
Kendimi kaybedebilmem sahte bir İstanbul urbasıyla…
Soluğunu bile tanıdığım kırk yıllık İstanbul’umu
Satmaya uğraşıyorlardı oradaki garsonlar boşu boşuna
Hemen anlardım nasıl sarhoş edeceğini nerede olsa da,
Ruhunu çok iyi bildiğim İstanbul’un beni mutlaka…
Eminönü’nde ki balık ekmekli İstanbul kokusunu
Yine de aradım o trilyonluk restoranın her bucağın da
Ölüm denmez de, ne denirdi bu denli bir yabanıl uzaklığa,
Yanıyordum bana kandırılan bu şekil bir İstanbul açlığıma !…
Artık İstanbul’suz bir mücadeleye alışmam gerekirdi
İçimi silme doldurduğum, o kentten kalma cenazelerimi
Bundan sonra nasıl diriltebileceğimi öğrenmeliydim
Oralardan buralara değin uzayan birden çok ölü benleri
Düşünmeliyim yeni kentte onları nasıl var edebileceğimi ?...
Eski benlerin kalıbından çok uzaklar da, yeni bir yaşamın içindeyken
Dışım da yabancı bir kentle henüz izdivaç kurarken,
İçim de güzeller güzeli İstanbul gibi bir yasak aşk varken,
Yeni bir insanı başarabilirmiydim içim de acaba ben ?
üstelik İstanbul’umla ruhum hala sırılsıklam birlikteyken,
Ve...Ve ben hep ben böyle ölü ve de mahur bir vaziyetteyken…
( Devam edecek / İkinci ve son bölümle...)
İ.HAKKI GÜRCANOK
Muğla...
5.0
100% (24)