YETİM BİR ÇOCUK GİBİ GÜLÜMSÜYORDU HAYAT...
Belki sadece fotoğraflarda gördüğünüz, yazgısı silinmez bir yüz, hasretin ayazında üşüyen bir yokluk...
Veya uzaktan duyduğunuz ve soluğunuzda kümelenen kederli bir ses için bile olsa, kal- binizin uzağına düşmüş, anlamlarınız ve beyaz düşlerinizin peşinden gitmekten asla caymayın.. Aşk için, isyan için, hayata yakışmak için... * / Doğu’ya dönük yüzüm ve yaslamışım sırtımı puşt tabancalara... yas tutan bir ülkenin kederli kalabalığında mazlumlar yenilir yasalara ve herkes birilerinin yarasını taşır uzaklara... / I Biliyor musun?.. günlerde kararıyor apansız kararıyoruz, yazgımız gibi z/amansız... Ve karardıkça paramparça sorularda böyle yanıtsız... Görüyor musun?.. sızılı bir yalnızlığa gark olmuşuz... Kuşlar alıngan, gökyüzü kırgın acılar derin, sözcükler sığ aşklar uçurum, sevinçler kül örselenmiş yürek törpülenmiş umut soğumuş hayat... Ve irileşen ekmeğine gömülen, ıssız insan ıssız insan... II Herkes payını alırken gecenin efkarından, baktım ki, herkesin gülüşleri, türküleri, özlemleri bayat... İşte bu yüzden yetim bir çocuk gibi gülümsüyordu hayat... / Yetim bir çocuk gibi gülümsüyordu hayat- Yokluğunda her sabah, mağlup bir adam yalnızlığın ıssız gövdesine savruluyordu.../ III Bir kardelendim, yalancı baharlara kandım... İhanetin alfabesinde hep yanlış bir harf gibi yaşadım. Ben burada upuzun kış geceleri, çaresizliğin kıskacında umutlarına taammüden kastedilen.. Sen öyle soluksuz soluğuna sarılan şarkılarda... Kalbimin kıyılarına hüznün alfabesiyle yazılmış en fiyakalı aşklarım.. bu yüzdendir içimde sızılı bir yıkım barındırmalarım... Ama öğrendim, ’öğrendim artık bir çığlığın soluğunda büyümeyi’... öğrendim belleğimde çürümüş özgürlükler biriktirmeyi. IV D/erken, sırtımızda birikmiş dost yüzlü pusular... oysa biz seninle soğuk bir Erzurum akşamı kadar yalnız; aşka da, tabancaya da açık iki yürek... Daha kaç intihar d/evrilir şu naçar ömrümüze günlerin zehir zıkkım boğuculuğunda... V Biz ki, yıllanmış şarkılarda çürüyen notalarız.... Senin yüzün memleketim... Yüreğin Palandöken. Hasretinden sıtmaya tutuldu gülüşlerim... Bak işte bunlarda senden arta kalan küllerim... Vebalı bir uzaklığım... unutmuş iklimini kavuşmak.. İşte bu yüzden kalmadı sıcaklığım... Kalmadı sıcaklığım... VI Ses tellerime tutunma sevgili; daha soluğumda sesime sığmayan şarkıları taşıyorum... ve özleminin umutsuz çarmıhında akşamlara sığmayan, o derin ve kederli yüzünü... / Ses tellerime tutunma sevgili; sesimde uçurum gibi o yaslı şarkılarda... / O yaslı şarkılarda yanmış ve yanılmış... hasretinin heybetiyle sınanmış... VII Böyle her sabah suçlu bir bıçaktı hüzün, kül rengi umutlarda yağmalandı gök(yüzün) Yetim bir çocuk gibi gülümsüyordu hayat... kalbinde buruk anılar, bozgunlar... kentlerin yorgun gövdesinde kanayan susuşların ıslaklığı... Ve gözlerinde akıp geçen yılların karşı konulmaz şaşkınlığı... Ah senin bir namlu gibi sokulduğun gecelerin... sabırsız bekleyişlerin... boğucu kederlerin yüreğinde paslanmış hüzünlerin yüzünde cam kesiği gülüşlerin rutubetli ve çürümüş hayallerin... Dağılır mevzilerin, gasp edilir sevinçlerin.. bu yüzden dinmez üşümelerin... Dinmez üşümelerin... VIII ’Bir gün değil, her gün her şey eksilir;’ ama eksilmez sana olan susuzluğum... Sesine sarılmış terli ve uslanmaz bir çığlık gibi... Bırak düşlerim özleminin yağmuruyla sırılsıklam ıslansın... Seni bana yasak kılan bu ıssız ve upuzun yollar utansın. Ben hasretini giyinip yürürüm; / varsın eskisin yollar... kınında bir bıçak gibi usulca gelip geçsin ömrümden yıllar... Çünkü Züleyha bile beklememiştir Yusuf’unu, seni beklediğim kadar. ( Birdal Erdoğmuş - Erzurum 2014 ) |