19
Yorum
27
Beğeni
5,0
Puan
1940
Okunma
...
~zaman, koşarak geçerkendi
üzerimizdeki her şeyi hırçın suların yatağına fırlatıp, sonsuz bir sürüklenişte ve durmaksızın katlanarak, zamanlar üstü bir ışığa akıyorduk.
zaman hangi bin yılda durmuş, bizi hangi ayraçta unutmuştu
derinliğin bulanık düşler kurduran yapay ferahlığı ve aşk diye yüksek dozda içilen
ama öldürmeyen
o kenevir kapsülün içinde olup bitiyordu herşey
~sen de, ben de, onlar da görüyordu
,,sonra
içimizden biri.,
çölde bağrı delinmiş olan,.
dilini ısıran tuz tadında buldu
boğulacağı denize ağıraşağı inilen o körfezi
.kimse yoktu.
noktasızlığa övgü ve kırsal bir yenilgi içindi durup. uzaktan uzağa bakmak
yani
ansızın değil
ağır
ağır
ağrırdı
uzaklık ağacının en kuytusunda asılı kalmak
yani umarsızlık
yani alev alev tutuşmak el ele
yani bir yokluk zamanında
yani bir suyun ışığına doğru taşlar sektirmek
yani seslerimiz ağrılıyken ve çok hasta düşmüşken bir halk
yani ağrı ve isyan
yani Süraka nın ayağını kaydıran kumlarla dans
yani Maraş işlemeli bir tabutta taşımak
~bütün çiçeklerini kırların
yardan düşerken yani
yani ufacık bir kökün hafızası gibi toprağına sımsıkı sarılmak
ve bir anda bırakılmak
~ kor çerçevesine tarihin
yetimler korosunda kesik yankılarla upuzun
~
5.0
100% (29)