zemin ve kadın,mekan ve adam
cılız,ışıksız ve küçük penceresinden dışarıyı izleyen adam
kasvetli gözleriyle ortalıkta gezinip bir süre sonra, yakışıklı cüssesini de yanına alarak, aşağıya atlamak üzere olduğunu düşündüğü kadına doğru ilerledi. sert zemine çarpmak üzere olan yumuşak bir beden hayal etti. bunun için kızdı kendine. Salondan çıkarken kapıyı bile kapatmadı. yağan yağmura aldırmadan binadan çıkıp, karşı apartmana doğru ilerledi cadde adamı geçti adam caddeyi herhangi bir zile basıp demir sertliğindeki kapının açılmasını bekledi. sonsuz gibiydi... sertlik sonsuz gibiydi... kendisini içeri taşımayı başarmıştı.. basamakları üçer beşer çıkarak kadının ölmek üzere olduğu daireye gelmişti bile. kapıyı çaldı. Açan ya da ses veren olmadı. kapıların ses geçirmediği gezegenlerde ne çok yalan söyleniyor olmalı diye düşündü. böyle düşündüğü için yine kızdı kendine. yüksek müzik sesinin musallat olduğu küçük kulakları, alçak ses tünellerinden geçerek, odaklandı sadece ölümün sesini duyabilirdi artık. tekrar ve tekrar kapıyı çaldı tüm bu anlamsız telaşı çırılçıplak yağmuru izlerken kendi terasından fark eden kadın bir hamleyle ayağa kalkıp elindeki viski şişesini yere bıraktı ufak ufak ilerledi. acelesi yoktu ürkek ayak tabanları boşluğun kasvetli vadisinde ilerlemeye çalışırken topuklarına giydirdiği zemin parmak uçlarına takılan mide bulantısına eşlik etti. kösnül hikayesiyle buluşan müzik onu bedeninden kavramış, zamanın dalgalı saçlarında bit arıyordu sanki. eksik ya da fazla değildi. ve kaşınmıyordu --bir adım çok şey değiştirebilir ve sarhoş bünyesi omurgasız bir tanrının evinde, proteinden zehirlenebilirdi.-- mekan bitmiş sesler vücudunu terk etmişti. zamanın ucunda asılı kalan kadın zamanın ucunu kaçıran adamla buluşmak üzereydi.... kapıya uzanan kolu aklına yaslanan düşü yarılayıp sonsuzu araladı.... kapı açıldı. adam şaşırarak kadının çıplak bedeninde örtülü bahaneler arayan gözlerini yere çevirdi kadın şaşırarak zeminden daha az çekiciyim diye düşündü. böyle düşündüğü için kızdı kendine sonra. şaşırdılar bir süre. öldüğünüzü sandım dedi adam nihayet ya da ölmek üzere olduğunuzu yaşadığınızdan bile emin olmadan! henüz ölmedim dedi kadın ya da ölmek üzere değildim yaşadığımdan bile emin olmadan nasıl ölebilirim.. aralanan sonsuzlukta kayboldu adam sonra müzik durdu ve kadın topuklarına giydirdiği zemini parmak uçlarına takılan mide bulantısından çıkardı... |