TENİMDE ELİ BIÇAKLI AYRILIKLARIN DİKİŞ İZLERİ:
’Bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar!
Ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm; içimde cesetler ve daha ölmemişler var..." I Ben senin bedeninde yanlış bir yaraydım yaşadığın en büyük trajedi belkide; nasıl olsa tutuklanır dediğin zulme başkaldırıların bir makam tutturamayan ve detone olan acılarındım! II Sen bu kente gelince... feodalizm mağlup olurdu kalbimin Güney doğusunda namlular gölgelemezdi çocukların düşlerini kız çocukları zorla evlendirilmezdi, babası yaşındaki adamlarla... Sen bu kente gelince biterdi yaşamın doğurgan çelişkileri.. iyi olan satılmaz ve takas yapılmazdı kimse düşüncesi yüzünden suçlanmaz yazdıklarından ötürü saldırıya uğramazdı Sen bu kente gelince herkes durduğu yerden başlardı yürümeye ve konuşmaya sustuğu yerden... III Orda kal; beni bırak hasretin tel örgülerinde beni, kötü inşa edilmiş bir aşkın enkazında... Orda kal her şeye hazır bir bıçak gibi öyle köksüz ve anısız... zehirle masumiyetini Orda kal terk edilmiş şehirlerin ihanet kürsülerinde her şeye yeniden başlayabileceğini sanarak... Orda kal! nereye ait olduğun kanıtlanana kadar ihanetin kasıklarında pervasız bir tabancanın soğukluğunda Ve masum bakışlarında mendil satan bir çocuğun... IV Ben seni seviyorum, ’kendi özgürlüğümü sever gibi’... ben seni seviyorum- zamansız terk edilmenin takvimsizliğinde ’teninin güvertesinde’ avunarak aşkların müsveddesinde... Abartılmış gecelerde rakıya karışan su gibi sevdim seni saplantılı bir şairin şiirini sevdiği gibi... silah çektiğim mecalsiz ayrılıklarda, namluda mermi, tetikte parmak gibi... Ey sevgili... senin kabahatin yok, kim bıçak, kim kurban ve kim katildi... ’katille kurban arasında ki o birkaç saniyelik telaşla sevdim seni...’ Duvarlarına kan sıçramış bir ceza evinde özgürlüğümü sever gibi zamanla yarışırcasına ve Neruda’nın belleğimde kalmış birkaç şiiriyle paylaşarak yalnızlığımı, sensizliği yutkunurcasına, özleminde boğulurcasına!.. V Seni ’ayakta alkışlıyorum’ çıkarıp atıyorum kalbimi aç köpeklere artık senin için atmıyor diye... Senden sonra imgelerimi tükürüyorum namussuz yalnızlığın yüzüne... Sesimin yamaçlarında adın dudaklarımda çürüyecek! yokluğunun küfüyle paslanırken yalnızlığıma leş kargaları tüneyecek ’anamdan emdiğim süt burnumdan gelecek’ VI Senden sonra hiçbir şey kalmaz tutunacak üşümüş ve sararmış fotoğraflarda asılsız yüzün kalacak! Senden sonra, aklımda hep uzak yollara dökülmek.. yollarda kederli yolcular, yollarda dramlar, yollarda hep bir kavuşmanın göçebe özlemleri.. Senden sonra, her şeye yeniden başlanamaz artık geride ne rüzgarın sesi, ne yollar, ne de yolculuklar kalır hep savrulurken böyle yeniden... yeniden...yeniden... -Birdal ERDOĞMUŞ- |