hayallerimde hep köşe başında o ağaç kumral bir gölgenin soluğu gibi
zaman savurmuş iki tel kalmış ömrün masurasını
saçlarına kirli bir beyaz sürmüş yasınını ömrün sen bir yabancı ben gerçeklerden korkan zamansız solan ömrüm ise kül bahar her akşam sisler öper şehrimin gök kubbesini yalnızlığımın şehri kayıp giden yıllar zamansız solan ömrüm ise kül bahar küllerimden doğar mı yeniden kayıp yıllar aslında düşen her bir saç telimden ömrümün saatleri avuçlarımdan ise kayıp giden yıllar kül bahar beni çalınan hayallerimin izleri mi takip ediyor yoksa sona doğru giden ben miydim kum saatinden hızlıca akan adını unuttuğum o eski sevdada kalan düş kırıkları mıydı yoksa uzaklaşan gölgelerin dansını seyre daldım sensizliğin loş sokaklarında sokak kedileri paylaştı sessizliğimi fısıldadı siyami bir gece gibi yokluğunu köşede bir çocuk sobeler bu günümü bir avuç anı serper senin geçtiğin sokak mıydı ey gizemli gölge yoksa çalınan hayallerimin izleri mi takip ediyor usulca kiraz ağacında salkım saçak sevdam çiçekledi rengi dudaklarının kızıllığı sanki hayallerimde hep köşe başında o ağaç kumral bir gölgenin soluğu gibi kayıp gençliğimin sırlı anıları ile yüklüydü zamanın döşü sahi adın neydi ey gizemli gölge ıssız bir şehrin gecesine karıştın sonra adını unuttuğum o eski sevdadan kalan düş kırıkları mıydı yoksa kül bahar mahmudiye düzkaya |
düş kırıkları bir nevi hayatın misketleri sanırım.
çocukluğumda gazoz kapaklarının bile üstlendiği bir misyonerlik vardı. ama büyüdükçe, hele bir de kelimelerin torbasına düşünce tüm anlamlar, anlaşılmaz oldular.
belki de şiir onun için var. insanın kendi hikayesini, içine düştüğü kelimelerle o çukurdan çıkarmak için.
teşekkürler şiire ve size. saygılar.