HANGİ İPLE İNİLİR SENİN DERİN YARANA!
Gecenin karanlığında kirli bir aşk ertesiydin;
sevmeleri kirlettiler, kimse arınmaz ihanetin kirinden. senin ömrün kundaklanır bu puştlar pazarında anla anlaya bilirsen!.. Biri usulca, ansızın çıkagelir, ilişiverir hayatına bu yara bere ikliminde sev seve bilirsen... * Derin bir yaraydın, kendi dibinde kanayan ömründe zemherileri ısıttın tutuklandın! ellerin kilitlendi gülüşlerin kelepçede nüfusun tel örgülere kayıtlı... Orda bütün özlemler çıldırmak içindi gözlerin ağlamak için... bir yanını orda bıraktın, öteki yanın terk edip gitti seni... Aşk kadar eksik, yalnızlık kadar çok yaşadın. Güzel günler çok gerilerde kaldı.. uçurumlarda kaldı sesin namluların ucunda cinnetin infazlarda masumiyetin çarmıhlarda insaniyetin!.. Sana yamuk yaptı hayat umutların kundaklandı yaralarına tükürdüler senin mavilerini kirlettiler! bütün mavilerini... upuzun yollarda kaldı, üzgün ve sabıkalı bakışların!.. ’Acının nakışıyla işlenmiş’ bir hayattan geldin sen; kangren çiçekler topluyordu çocuklar... Sen böyle çok bildikçe acıtılıp, kederlenmiş sen öyle kendi yüreğine inmiş... sen öyle şarkılara yaslanıp, şiirlerle demlenmiş sen öyle masum, öyle hesapsızca... Gecenin simsiyah duvağında, irkildin! yalnızlığınla yüzleştin... yaralarını biriktirdin, uzun boylu sevinçlere hırçın rüzgarlara dayayıp yüzünü savurdun yüreğini sarsıldın ve doğruldun sonra... Ve dedin ki: yasak türküleri (özleyeceğim) suçlu şiirleri .. takvimlerin yaslı yüzünde, düşüncenin hücresiydi hayat; küçük yaşamlar sevdin, büyük ölümlerde aşka düştün ve ’dibini gördün her şeyin’... Sonra, derin yarana bıraktın kendini usulca... ve anladın ki dibi yok yaraların! (Birdal ERDOĞMUŞ) |