sığınakisminin çıplaklığına suyun renksiz saflığını getirdim her harfin arasına dağılan birikintiler usulca dilimde çözülebilen bir şarkıdır ... seni özlediğimi unuttum en çokta alıştığım sesinde uzanarak suyun çıplak karnına özlediğimi bilmeden hiç yokmuşsun gibi bekliyorum erik çiçeklerini gölgesinde ay tutuşur yalnızlığın ve sanki her harften çıkıp gelmişsin gibi kalabalıktır kelimelerim yine peltek konuşuyor simyacı esmerliğin düşünki sesine uçurtmalar saldığım bir bulut gezgini aşk ve her dilini dişlerinin arasından çıkarışın dudaklarına dokunan yağışlı bir mart zamanı gece karanlığı biriktiriyorsun o kentin göğüs boşluğunda burada ıssız dolaşıyorken deniz ben olmayışına bakıp biriktirdiğin karanlıkta yakıyorum saçlarının ucundaki deniz fenerlerini ayakların üşür ellerin rüzgar doğurur her pazartesinden her pazara aylardan sensizlik açar teninde bin yıllık sürgün usulca yanımda ağlar gülüşündeki yetim çocuk nar dağınıklığı işte hayalin kapı pencere duvar taş yokluğun seni özlediğimi anımsıyorum biraz sonra yine çözülüyor aklımın katibi lal griler basıyor duman katranı havayı unutuyorum sevdiğimi ve yeniden aşk olup doğuyor terin üstü kapalı bir uyku olamıyorum ki sevgili sağımda küf sağanağı gelmeyişin solumda afaroz gelgit apansız ölüşü zakkum ağacının birdenbire yanışı kibrit ucu barut anıların resimlerde özlediğimi açıklayamıyorum ki sevgili açıklanması güç bir ihtilalin sokağa çıkma yasağı gözlerim yani bilinç altı dil sürçmesinde dilime koşarak gelen unutulmamış olansın özlediğimi unuttuğumda sevdiğimi hatırlayacak kadar kanlı bir meydan ve sevmenin izahını yapamadığım yıkıcı bir aşk sensizliğim özlediğimde sevdiğimi sevdiğimde özlediğimi kanatan kadınsın aşkı yalandan değil acıtarak yaşatansın ... şiirin resmini çeken MAVİ EGE arkadaşıma teşekkürlerimle |