ÇÜRÜYEN BİR DÜŞ GİBİ...
/ Ben bu aşkın nesiyim;
vur bıçağını yarala beni gecenin simsiyah duvağında kırık keman sesiyim.../ I Kalabalıklar yalnızlığı büyüttü acının gövdesinde... Hedefine nişanlanmış mermi gibi hep yalnız yürüdüm hayatın gölgesinde. Belleğimde aşk işi acılar, içimde yarım kalmış bir sevdanın sancısı... Bir parça hayat istedim, bir parça yaşamak için; Acıklı bir cinayetin ardından... Sen beni severdin... / Sen beni bir zamanlar Yaralı bir sözcük gibi kanayan şiirlerde... Sevdikçe irileşirdi acıtan yalnızlığın Ağlardın, yüksek rakımlı sevdamıza Donardı gözyaşların ve sarkardı gözlerinin saçağından Susardın, bir çığlık gibi artarak... Susardın kendini kanatarak! Dışarıda kendini donduran bir soğuk Ve sen susuyorsun; buz tutuyor sesin.. Konuşunca boğazına saplanırdı kelimeler Ağlardın! İnfilak ederdi gülüşlerin Biliyorum söz onarmaz aşk yarasını Hiçbir şiir gebertemez yalnızlığını O zaman düpedüz küfredersin anasına avradına hayatın... Piç sabahlara uyanır uykuların, ağrılı bir aşkın sızlayan ertesinde Bazen bir şiir, bir şarkı karşılar seni, ama yaranı onarmaz... Aşk hancı, sen hep sancılı yolculuklarda, küfredersin anasına avradına ayrılığın! II Bir zamanlar, bir anlamı vardı her şeyin Örneğin saçlarında erimesinin bir kar tanesinin Veresiye sevdaların peşin yenilgisinde yalnız bir ünlem olabilmenin Tenimize yakışmayan yara izlerinin... Sahipsiz ve üşüten çıplaklığında çalıntı bir sevişmenin.. Bir anlamı vardı henüz bastırılmamış isyanlarımın.. İçimizde bir zakkumun kök salmasının ve buruk bir şarkının yanmasının, Hayatın en dağınık, en katlanmayan, en acıtan bir yerinde. III Ne zaman bu şarkılar haddini bilir, bilmiyorum; Ama ihanet ikliminde bu kadar ayak üstüyken sevdalar, Kimse kavuşamaz kimseye... Bilmem hangi şakak yeter bu intiharlara! Bir anlamı vardı oysa her şeyi gerçek sanmanın, yalan yeminlerin edildiği aşklarda bile. Anlamak gerekirdi köklerinden koparılmış suçlu bir aşkta yasak sevişmenin tutuklu hazzını... IV Ve üstlenip aşkların bütün cinayetlerini Suçlu bir bakışla son bir kez daha geçtim yaralı belleklerinizden Ve iki büklüm sevinçlerinizden... Kırık bir düş gibi ansızın savrulmuş hayatlarınızdan Yoran, yıpratan ve süresiz bir özlemle... Çürüyen bir düş gibi... Sonra anladım ki bu sevgi kök tutmaz, bu yüreklerde Her şey sessizce kirlenirken böyle... V Bozgun şehirlerde, rutubetli, yoksul evlerde eskiyen düşlerim Ve coğrafyamın kırgın, derin, esmer ve yiğit kadınları; Silah sesleriyle uyanırlar telaşlı gecelerin gasp edilen günlerine! Adaletsizliğin kıyısında, yoksulluğun tıkanan damarlarında Son mermisini kendine saklayan silahşör gibi... Aşkları yara almış kanıyor.. O çok beklemiş dağ kokulu hasretleriyle, İğfal edilmiş bir umutla tespih misali dağılırlar akşamın künyesine.. Karanfil kokulu efkarlarda yanık bir uzun havadır yürekleri.. Acıyla yıpranmış aşkları zifiri yalnızlıklara, Saçları uğultulu asi rüzgarlara, gözleri sağanaklara rehin! VI Sonra sırtıma saklandı puştlar! Azaldı söz, çoğaldı şair Bense ne ağaç olabildim, ne de bir ağaca meyve... Yorgun bir şairdim acıdan beslenen Kederli bir şarkıda hüzün makamında bestelenen... Mağlup bir hayatın avlusunda açlığın acısıydım; Adını hatırladım günahkar bir şiirin ayrıntısında Dört yanı denizle çevrili aşkların yarasında Ve ıskalanmış bir hayatın hatırasında; Sesime susmayı öğrettim ömrümü törpüleyen gecelerin çarmıhında Hep galip gelen yanlarıma da mağlup olmayı! ______--Birdal Erdoğmuş____ |