BEN BİR ÇOBANIN KIZIYIM
dağlarına,ovalarına bozkırlarına
aşınayımdır yurdumun,köhne yerlerine siz bilmezsiniz kavalıyla nasılda yönlendirir yüzlerce sürü halinde koyunları bayırlarda kuzuların sesine koşusunu hayaller kurup kurup şehirlerde kayboluşunu dağların arasından güneşin batısını çıkı’nında neler sakladığını avaz avaz türküler söylediğini bir çobanın yanık sesinin dağlarda yankılanışını siz hiç duyabildiniz mi? doğduğum günden beri içiçeyim canım kadar sevdiğim çobanımla bozkırlara bırakırdı her akşam eve dönüşünde hüzünlerini dere kenarlarında durup kümülüs bulutlarını seyrederdi hislenen duygularıyla hüzme hüzme girerdi yüreklerden içeri cemalindeki tebessümün hiç eksilmediğini gördüm Rahman tarafından güzel ruhuyla ödüllendirilmiş çobanım benim tanıdığım tek masuğum muhabbetiyle bir ömür sus kalacağım yarenim bir çok dağın efsanesini çobanların yaşadığı gizemli aşklarını çok defa dinledim o cezbeden sesiyle ziyadesiyle kahirları ağır başardı omuzlarında taşıdığı kepenektense doğaya karşı susup sannimça sitem ederdi sanki doğanın suçu ne ki,dilinden anlayanı yoktu yaşlı meselere sırtını dayar medet umardı ovaların ıssızlığına karışırdı çıngırakların ve koyunların sesleri güneş tenini yaksada umursamazdı çünkü yüreğindeki yangın çok daha büyüktü ben o çobanın kücük kızıyım ben çobanımla gurur duyarım selam olsun benim başı dik çobanıma uzun ömürler versin benim tek gerçek dostuma Gülbin Özer (Altun) |