Sır Kapısı
sıkıntılı bir günümde alıp başımı
çıktım şehrin kale burcuna oturdum döndüm yönümü şehre salladım ayaklarımı surdan aşağı sis çökmüştü üzerine. ............. bir an duyar gibi oldum kükrüyordu geçmişten bir ses "bre densiz bu ne cür’et bu ne kılık burç başında ne ararsın bilmezmüsün düşman karşı cenahta okunu geren de seni ta yüreğinden vurup bir hiç uğruna ölende" ......... oysa yoktu ne muhasara ne gaza ne düşman ne gaipten bir ses sadece ben vardım bir de ardımda miyavlayan yavru bir kedicik sevimli mi sevimli tekircik başını kaldırmış bekliyordu elimde olan simitdi derdi belli ki açtı istiyordu batan güneşi uğurlarken kulaklarım hayal kumandanın gür sesiyle hala çınlıyordu. ............. hava kararmak üzereydi güneşin ufki kızıllığında sise bürünmüştü şehir içimden bir ses artık dön diyordu kale kapısından çıkarken bir an kendimi kale kumandanı sandım ardımda bir çeri varmışcasına yönümü ona dönmek kaşlarımı çatarak sert bakışlarımla sesimi gürleştirip "atıma çabuk eğer vurula gaza var tez haber duyurula" demek geldi içimden başımı bir sağa bir sola sallayıp hınzırca tebessüm ederken uyandım oysa çıkış kapısında çeri meri yoktu kızıllık silinmiş gök kararmıştı kapıya ilişik çağrı butonunu basarak duraktan taksi çağırdım gazaya giden kumandan edasıyla taksiye atıma binercesine bindim gözlerimi sır kapısından ayırırken hayal dünyamdan uzaklaşıp yönümü su gibi akan yola çevirdim. 270308 mcicek |