her hakkı mahfuz dilâzürde bir intihar..
I/
değme gün dalında onca üzgün neye yarar zirüzeber çığlığı onulmaz yarasıyla çaresaz bîcanın ateş mavim yârim sevgilim elleri koynunda kaç âh’dır bir kadın bilemedin mi nere gitse nasıl vatansız ne etse düşleri ceset boynunda hiçliğinin yaftasıyla aynı göğün çocuklarıydık hani biz kalp kalbe örülmüş aynı ruha sahip birer Tanrı çiçeği mısraydık ömrü şiir kılan beraber yürüyecektik aşk adım baharda ve kışta unuttun mu yoksa deli balım aynı anda ölecektik kır süslenmiş saçlarımızla üstümüze ansızın gül yağan asude bi’ akşam içimiz dışımız gül dudak dudağa ahh! peki niye değilse yalan beni asla senimsiz koymayacağın yokluğunun kör kuyularında yalım yas içinde bırakmayacağın yaşayan ölüden farksız öyleyse ne menem vazgeçiştir nasıl muharrik hicran bu devasa zaptedemem dağa taşa çarpan yüreğimi dayanılır mı kan köpük böyle yaşar mıydım sandın yalnızlığının ıssızında cinnet boyu cinnetle beynim iflas ciğerim orta yerinden kesik sen ki geçip gitmeyecektin bizden eyy! Allah’ı Allah’ım olan yâr olur muydum zannettin fimâba’d iflâh söylesene neyinim ben evet gözüm göl göl yaprağıma düşürdüğün hazanla artık şu fâni ömrümün ne hükmü var ömrüm ki zaten ne sahi tepeden tırnağa ne masal fakat bu bir intihar belki de sana giden yolun başlangıcı başka da sebep aranmasın zira sen beni tanırsın gayrı ne dersen de istersen affetme lâkin yapamadım yapamazdım canım eyy! canım yâr şerha şerha kalbimle sürgit perişan vaziyetim zifirî dip ve bin beter ölmekten yaşayamazdım ki cangüdâz gam içinde ... II/ sustun da canı sıyrıldı kelimelerin parmak uçlarından söylesene hangi kitapta yazıyordu bu hüzün üfledi şehrin gözleri yandı nefesi ayakta tutan kuşlar yandı toprak yandı su kıyametti dehşetti yandım amma ne yandım gece bildi gündüz görmedin yittim başka anlayamazdı o kahrolası ânı hiç kimseler sustun da maksadı alındı elinden hayatın silindi dîdegânımın feri sokaklarına çıkmaz yol levhaları taktı İstanbul dokundu bencileyin naçar kalana soramadım neden ah! neden derin nevha mateme büründü tabiat simsiyah bilinmeze mührünü vurdu iki yakayı birleştiren ışıklı düğme köprüler söyle bundan böyle kim inandırır beni mutlu sonlara artık gelmemek üzere halatı çözülmüş uzaklaşırken limandan o sefer yorgunu gemiler sustun da yaşamak kırıldı omurgasından henüz şiirin memesindeyken vuruldu karanfil lehçesi sükût bağladı kalemlerin yerle yeksan oldu salkım söğüt kahrımın meydanında yüreğimi kaç sınadı kaç yağlı urgan yelkovanla ustura akrep işkenceler ağlamak benimdi öteden beri hatırla sen hep gül isterdim âlemârâ kahkahanla ki hep bu sebepten sahibiydim bütün mendillerin sustun da sürüldüm kendimden makhûr çürüdü giryânımdan kök damar bildiğim sadece seni çok sevdiğimdi ve hâlâ haklısın derinleşti yüzümde çizgiler yüzüm dedimse içimin aynası oyy! bağrım zindan yıkım elemin anayurdu hatmetmiş adımı peşin sıra keder ancak buraya kadar yeter yeter Allahaşkına yetmesin mi daha göçmüş ümidim meserretim kaybolmuş gerçeğim yeter evet evet doğrudur güzel yârim sevdiğim Tanrı çiçeğim elleri koynunda âh kaç âh ve boynunda hiçliğinin yaftasıyla gözlerinin ormanından yanaklarına su taşıyan kadınının hasret tüten intihar şiiridir bu ister şimdi bülbülün türküsü gibi dinlesin garip anam isterse yaksın ardımdan tüm yosunlu sözlerimi arslan babam varsın okunmasın selâm eş dost kılmasın namazımı sen de beni affetme istersen ama yaşayamazdım ki nefesinsiz sen ki en iyi tanıyandın beni öyle değil mi hâsılı kelâm canağızlım kocaman şair telkiniydi Nazım’ın Piraye’sini tesellisiydi " yaşarsın karıcığım kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı" diye mektubunda söylediği / burada tam da burada "acaba " demek geçti içimden de dedim bile "hey gidi Piraye! acep senin mavi gözlü devin yanılır mıydı hiç fakat yanıldı yaram yeni değil ve bin yıllar oldu dizlerimin bağı çözüleli ancak o melûn acıya gark olduğum ân kadar geberiyorum ızdıraptan be! gittikçe çogalıyor kaburgalarımın ağrısı eksilmiyor şakaklarımdan yıldırımlar çok canım yanıyor Piraye kaldı ki bundan sana neyse" / sevgilim güveyim her şeyim öyle zannediyorum değil eminim Nazım’ı anlamak dağ gibi ustalık işi yer gök derya hazinesi yedi kıta on iklim akıl ve yürek meselesi gel gelelim şu benim kafatasım içinde az sayıdaki gri hücrelerimle sinemin beher zerresi demesin mi desin desin düşünsene meselâ yani en fazla bir yıl sürseydi ölüm acısı bugün milenyumun on dördünde bile alışılıp da can içre yoldaşın yokluğuna yaşansaydı şayet kolsuz kanatsız yaşanabilseydi eğer kalbine âfitâb olansız emin ol yeminle yeryüzü cehenneminde mumla aransa bulunamazdı sanırım bir can dahi acıdan sehîm hâli ve yegâne sevdasıyla yârine kavuşmak adına cânnisâr sonra.. sonrası yok utansın ölüm istemem başka şey ağlamasın bi’daha ağlamasın sonsuza değin yediveren toprağında gülsün aşk - heyy! Allahaısmaladık hüzünİstanbul merhaba şahanem merhaba ben geldim bak ben işte Ay sarın demeyecek misin "nihayet hoş geldin meleğim merhaba . . . Sevinç USLU (Ocak-iki bin on dört / Zürich ) " her daim gurur duyup inanılmaz takdir etiğim benim için kocaman bir aile çatısı niteliğinde olan kıymetli Edebiyat Defteri’me sn. Edebiyat Defteri Yönetimi ve Seçki Kurulu’nun değerli ustalarına şiire kalbini adamış tüm güzel insanlarla beni yeniden buluşturup selamlaşmanın sıcaklığını yaşattıkları ve sayfamdaki naçizane iç dökümümü güne layık gördüp onurlandırdıkları için minnetle teşekkür ediyor yürekten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. |
mehmet solman tarafından 9/1/2015 3:28:00 PM zamanında düzenlenmiştir.