Yok Olanın Yok Olmadığı
sağa sola kapılmadan ayakların bir şey söylerse
oturup bir yorgunluk masalı anlat kendine şehrin içinde karmaşa kuyuları açmışlar boynumun terini bir bankaya sattık karşılığında böcek kabuğundan yapılma paravanlar bulduk çabuk kırılan ve kendini çabuk onaran yeni kabuklar uydulu kırlangıçların su içerken paslı seslerini kurşun yağmuruna çevirmelerinden kaynaklanıyor bir bilsen tepenin ardında ne var iklim denildiği vakit hazırlanıp bu günü kutlayacağız ağzımız açık coşku içinde ama korkak ama bir şey gibi dönüştüğümüzde yılanların kıvraklığına kıvranarak ağlayacağız şimdi bir yanı kanayan omuzunu diğer elinle kapatıp ölene kadar koşmaya hazırlan getirecekler kaybedilen bir şeyin evrenin daha dışına gidebilmesi gibi bir şey tasarlanacak olursa yok olanın yok olmadığı kesinleşmiş olacak şimdilik bu küçük cisimlerle oyalan ve onların bu dünyayı kurarken söylediği şarkıdan yeni uydurmalar düşecek olursa ki olacak kesin kesin ayırıp iki kalbi olan bir tanrının veri tabanına yerleştirin neden her şeyi sığdırıyorsun ve uzatıyorsun büyüklük dediğin aklın sınırlarını zorlayacak değil ya ve ondan büyük illaki sana şu şöyledir bunu böyle yaparsan bu çıkar şunu eklersen şu deyip hatta karambol tanımının içinde yaşayan bir doğru bile giydirebilirler seni kendilerine benzetmek için seni ne bir fazla ne de az ıslanarak bembeyaz sırtımı ört ve artık bir birine değen yağmurların düşündüğü gibi sevgini damlat bana. |