AŞKTA İKİ YALNIZLIK
tevazu bir aşkla sadakatli onurla sevdim seni
... onca tedirgin zaferler arıttık oysa seni düşmelerinde kaldırabildiğim zamanlarda büyümeye başladım elini tutabilmenin adamlığını kavradım boylu boyunca aşkta ne çok karamsar yapraklar kopardık takvimlerden biliyorum özlemler iki yüreğin sarkacı altında düşlerken vuslatı ne çok yaralandı kavuşmayan iki ruhun çocuk yanı ben gelme ihtimallerinin olmadığı yollara şiirler uğurluyordum sen gelmediğin zamanlara yalancıktan sevmeler katıyordun uzak suskunlukların kaçak maceraları olup kaldık işte pencere buğularında özendiğim kayıp giden damlaları ve kayıp gittiği yolun sonunda ulaştığı sevdasını kıskandım kırgın birer serçenin göz yaşları olup kaldığımız hayatın hiç ulaşılamayacak düşlerine ortak olduk sağır kelimelerle oysa ne çok yandık koyu mavilerin yangın yerinde buluşmalar hesaplayarak sonraki mevsimin dirhem ayında büyük kaybolmalar türettik saklı kalmış keşke bitimlerine olmadı acılarla beslendi ortada buluşabileceğimiz ömür ne çok zavallı unutkanlıklar olup aklımızı tüketmişiz en bilinmeyen şarkıların hüzünlerine bata çıka berduş tutkuların toplamında kaybetmişiz ruhlarımızı ve istikameti farklı doğruların iki yanlışı olmuşuz farkında olmadan anlıyorum demek isterken sana kendimi anlayamadığım duvarlara çarpıyorum sensizlikle düşüp sırt üstü ıslak anılar paylaşımlarına ellerimle yüzüne dokunuyorum hayali parçalı yağmurlarda anlıyorum seni belkide belkide anladıklarımı rehin alıyorum yokluğunda suskun bir adamın eskilerinde yatıp kalkan sahipsizim artık sen dolu o biriktirdiğim sesler konuşamayan lal figürler ve anlamlar katan hayatın serseri dolanan bir rüzgarı artık benliğim hatırladığım saçlarına dokunmak erdemli kılardı beni utanarak saklamak istediğin dudaklarında yelken açardı aklım gözlerine kurduğum bir ülke kirpiklerinde yağmurlu kentler vardı tenine bulaşan ıhlamurlar salınırdı bahar gelmemiş havada ve mahcup sesli ağzından akan ırmakta yıkanıp en serin voltalar da koynuma doldururdum seni onca boyadığımız ahşap güzeli yarınlar yıkıldı ansızın dünde anılar vicdanı , bugünde arsız bir kayıp kaldı bunca çekilen dirayetli acıların ardı kimsesizlik biliyorum hasret kurarak saatin geceler arası gezinmelerine uykusuzluk gölgeleri direniyor karanlık suskunlukta sen şimdi ağır bir ölüyü taşıyıp duruyorsun ben kanayan şiirlerde def ediliyorum sensizliğe ardıma düşen bildiğim senli hatırladıklarım hasta şimdi ve en karmaşık hislerimle bakıyorum onlara üstüme serilen kokuna sarılıp sıkıyorum yumruklarımı ve dudaklarına bir güz yelinde dokunan dudaklarımı koparıyorum dalından öylesine değildi yaşananlar dediğin en basit renklerin başkalaştığı türdendi aşk çocuklarla sevmiştik bizi onların yüreğine düşmüştü hasretler en kırılgan yerinde korurlardı iki kişilik yalnızlığımızı ne büyük ihtilaller yaptık umutlar üzerine uğrunda terk edilen ne çok geçmişimiz oldu şimdi paramparça bir kitabın ayrılmış yaprakları yüreğimiz oysa ecele koşarız şarkısını söylerdik iklimler senfonisiyle doğmamış bebeklerin isimlerinde büyürdü kaybettiklerimiz bir hikayenin en masum yerinde sabahlardı sözcükler ve tanıdık hiçbir sadakatsiz sevda uğramazdı gecemize neleri feda ediyor insan sevgi üzerine uğrunda en masum tutkularını boğuyor sessizce küsebiliyor kurduğu tüm düşlerine sadece onunla barışık hayaller basıyor geleceğine aşkı büyük olan yorulmuyor istasyonunda gelmeyecek treni gözlemekten belki gelir diye gemilerin kustuğu insanlarda aramaktan vazgeçmiyor ve bıkmıyor her gün aynı peronun önünde düş kurmaktan çoğalan en narin zamanlar kalıyor işte aşk sonrası ve son bir doğrulma yetmiyor yeni bir ömrün sevimliliğine ben ona uzak diyarların yaşamlarını o bana hayatının yaşanmamış yanlarını anlatırdı öğrenmek için erdemli heceleri hiç ses çıkarmadan toplardık dilimizden düşenleri yorgun düşünce dudaklar tütünler yollardık aramızdaki kentlere dışarıda izdiham bir hayat akardı biz en durgun halinde gecenin çocuksu düşler sallardık duygu beşiğinde kitapların teorideki koşullarını pratikte çözerdik aklımızca en uç noktalarda kavga ederdik bazen ben şarkısı yasak ozan o direnen kadınlar olurdu ve barışırdık uykuya dalmadan önceki karanlıkta mırıldanan gecenin sesine özenir kısık alevli kelimeler söylerdik sonra geçerdi zaman en sancılı yerinde uyanırdık yorgunca sanırım gerçeklerin acısı yaşlandırıyor aşkı umursamaz olmasa da bir neden yazılıp atılıyor masaya ve çok büyük sevdalar eşya gibi bırakılıp kaçılıyor emanetçiye burası bitti kelimesinin son noktası oluyor ve sonrasını boşluklar dolduruyor sana olan özlemin dar ağacında zaferi kazanmış yiğit gibi ölebilirim .... |
özlem91 tarafından 2/26/2014 1:05:01 AM zamanında düzenlenmiştir.