şubat sonatıOmuzlarıma bir ülke,ve bir sevda Üç de şiir aldım hey! Yürüdüm bir şarkının ezgisinde Yalnızlık alışkanlıktır bilesiniz; Güldüm tabi durup soluklandım, Bir köprünün üstünde son kez, Isırdım bir simidi, Martıları unutmadım... Baktım, antik bir kitaptan suya, Yüzüm beşik çocuk ayna, Güneşin gölgesindeyim nabzım normal, Başımın üstünde kaç rüzgâr geçti? Kendi gövdesinde su çalarken her dal.. Uzak bir evde şimdi, Saçlarını Ay’a taratan.. Siyah Rapunzel; Balkonuna bulut asan çam kokulu kadın. Soyunur şehrin bütün pencereleri, Nerden baksam yüzüne değerim, Elleri olsa da konuşsa kuşlar... Uzaktım çatısı yoktu göğün, Islanarak geçtim her çölü, Uzun mevsimler uydurdum sonra, Kavuşmalı ayrılıklar, Sırtımda bıçak gibiydim, Ah! Serçe sonatım benim.. Yüzüm dağılmış! Bir külün Anka ve ateşin Lorca! Saçlarına astığım gömleğimin, Şiir düşmesin diye ceplerinden, Seni en çok gamzelerinden sevdim.. Gümüş bir tepside tözdür kadın ve şiir eylüldür sana çekilirken Her imge gurbettir anlıyor musun? Hep serin bir yarayla yazılan aşk, Çıplak bir Monaliza yontusudur. Gidilmeyen yerden girdim, Özlemin en uzun tarihine. Yarımaydı o zamanda çocuktum, Yırtıldı uyruğum - kimliğim sevmekti. Yaslandım kendime sana bakarken.. Burada kalalım ne olur, haritasız bir köyde, Gecikmeler kanıtıdır eskimelerin, Düşlerin gözeneklerinden, Özün çerçevesidir ellerin.. Şimdi şubat hüzün sarnıcı! Eski bir kitapta karanfil tozu.. Yağmur gölgesi yani, Akşam büyüsünde düş izi, Ellerimi kestiğim her baktığımda Aynadaki (sensin) memleketim, Şimdi gözlerine değsem ölebilirim... ... C C_ |