haydi ne duruyorsun elleri üşüyen hayallerimin yalnızlığına kat düşlerini
yaldızları kırpıp kibrit kutusuna tıkmak
en sevdiğim oyundu saflığımla sarardım sonra da elimde çocuksu hayallerim devleşirdi işte bak benim sinemam çocukluğumun saflığı kokardı pembe bir gül gibi rengarenk çiçekler açardı minik adamlar dans ederdi etekleri dönerdi peri kızlarının hiç gece yakışmıyordu ki sinemam ışıl ışıldı ve bir avuç çocukluk yanaklarımda tebessümüm gamze açardı gül kokulu ve hayallere dalarım o yüzden boş kibrit kutluları hep anılarım doludur özledikçe bakarım çocuk kalan saflığıma sarılı dünyama sizin hiç kibrit kutusundan sinemanız olmadı mı benim oldu ve çocukluğum hala o minik kutuda saklı durur özledikçe bakarım baktıkça özlerim gözüme bir damla hüzün buğusuyla yıldızlar hep mutluydu ışıl ışıldı boş sandığınız kibrit kutumda çocukluğum kokardı gül kurusu ılık akşamlarda şimdi ise isli bir yarınlar tülü örtmüş yıldızları ay hüzün entarisini giymiş ve gökkuşaığı kaybetmiş tüm renklerini artık o ihtişamlı renk cümbüşü yok ve anılarım çocuk saflığıma sarılı bir kutu kibritlerin alevine muhtaç yak bir kibrit çubuğunu kibritçi kızın düşlerine dal elleri üşüyen hayallerimin yalnızlığına kat düşlerini mahmudiye düzkaya |
artık o ihtişamlı renk cümbüşü yok
ve anılarım çocuk saflığıma sarılı
...
hiçbirşey, eskisi gibi değil...