NE YAPAYIM BEN MADENLERİN KESME TAŞLARIN SOĞUKLUĞUNU
Günler akıp geçiyordu yılın ilk ayı Tunus yolları onları ağırlayacaktı,Merza ah o masum güzel kız hiç bir şeyden habersizdi okuluyla haşır neşir o küçük dokuma tezgahı elişleri duaları birazda eski neşeli yüzünü arayan o masum ruhu ile nakışlarında içindeki ışıkları dokuyordu
işte kabus anı eski nişanlıya durum anlatılırken tusunamiler kıyılarına vuruyordu kızın şimdi düğününe az kala ,büyük haksızlıktı evet çok büyük hem de ,nasıl bir yıkım anlatılması tarifsiz, ama ömre yazılacak bir beraberlik onunla elbet bir gün sona erecekti,hiç anlaşamamıştı,dediği dedik kuralcı fikir almayan sormayan yapısı öyleydi onunda işte ailesiyle kapıya dayandılar kıyametler kopuyordu annesinin eli ayağı boşalmıştı sanki o an baygınlık geçirdiğinde anneme bağırma hakkını size kim verdi ?diye öfkeli bir sesle kapıyı gösteriyordu kızınız kuralcı dediği dedik benim kariyerime engel olacaktı gelmek istemedi biz ne’yapabiliriz ,işim bu benim ve firma o işletme yolluyor benim elimde değil ki dediğinde gidelim buradan ne haliniz varsa görün !diye yüksek sesle bağırdı kızın babası annesinin tansiyon ilaçlarını verdi,aldırma anne dedi ben bunlarla yapamazdım evlenip ayrılmak daha mı iyi,bu devrede bırakmak daha mantıklı ,sana papatya çayı yaptım bak sana ne göstereceğim şu resimlere bak şimdi onların işlettiği lokantada çektirdiğim resimler kadıncağız eline resimleri alıp bakınca bunlar üçüzmü yoksa a oğlucum?çok güzeller prensesler gibi çok şekerler keşke çatır çatır senin gibi tertemiz başarılı tuttuğunu kopartan evlattan üç tane daha doğursaydım, ama olsun çok yakışıklı yeğenlerin var dedi onca sinir harbinden sonra gülüyorlardı şimdi.. NE YAPAYIM BEN O DEĞERLİ SOĞUK MADENLERİ Dalga dalga kum denizlerinin içinde salına salına o kervanlar kilim desenli püsküllü halılara değer babetlerim işli en ince nakışlarla ışıldar ucu dikilmiş küçük altın paralarda elimle komut verirken deve kervanlarının tam önünde hurmayı çiğnerim ki bir iştahla ışığın parmağı derler buralarda adına gün batımı Matmata kızıllara boyanınca sanki sonsuzluğa doğru bir ufuk çizgisi belirir kızgın kumlarda sessizliği bozarken birden bir bedevi kavalından kızıla boyalı bulutlara üflediği acıklı şarkılarda kayalıkların arasından akan şelaleler coşar çölün ortasında ellerimle ördüğüm o dantelalı baş örtüm başımda kızlar evlenince altınlara boğulur kolları dolar boynunda sert kıllı simsiyah bir dolu çadırlar eski çağlardan o eski buzullar altın sarısı kumlara dönüşmüş kuraklıkta çölün kumları denizin kumlarıyla sahil kıyılarında harmanlanırken sessiz sedasız birden sessizliği bozar uzaklardan belirdiğimiz kervanlarla lacivertlerle donanmış kuzeyinde koskoca bir Akdeniz bir de bir ses duyarız işte o anda Kartaca imparatoru o ki denizlerin efendisi hala hükmeder korkutur sesi o çöllere kadar ulaştığında KIZLAR EVLENİRKEN ALTINLARA BOĞULUR BURALARDA BENİM İSE UMRUM DEĞİL İŞLİ TAKILARIN O ŞATAFATINA NE YAPAYIM BEN PAHA BİÇİLMEZ DEDİKLERİ MADENLERİN KESME TAŞLARIN SOĞUKLUĞUNU ÖMÜR BOYU BENİ SARACAK EŞİM O SICAKLIĞI OLMADIKTAN SONRA TUNUSLU MERZA NIN HİKAYESİ.... |