sen gittin ben öldüm beni teninin kokusuna asıp ta gittin
dün saklı düşlerimi araladı sesindeki gizemli yakarış
ve ellerimi tutu geçmişin gölgesi ahhh sendin yürek pusulam ahhh sendin toz pembe düşlerimin kadını ama şimdi ödünç hayatlarda bambaşka roller biçilmiş her ikimize yaşıyor muyuz ben giderken bana bıraktığın anılar la söyleşir oldum ya şimdi nasılsın giderken yüreğime korlar serpen kadın ben çocuksu küskünlüğüne hasret kaldım dön buz kesen sokaklarıma yalnızlığımızı dar ağacına asalım ben sensiz eve giremez oldum evimizin her köşesinden kahkahalarını duyuyorum içime çörekleniyor pişmanlıklarım sen gidiyorsun ben ölüyorum sen gittin ben öldüm beni teninin kokusuna asıp ta gittin gitme diyemedim kal diyebilseydim yokluğun yokuş ve benim soluğum kesiliyor evden giderken yarı boş bavula takılıyor gözlerim sen ağlıyorsun ben ölüyorum ahhhh dur diyemiyorum kahretsin içimi kaplayan gururum ve beni darağacına asan yalnızlığında ölüyorum sen gittin ben öldüm beni teninin kokusuna asıp ta gittin gitme diyemedim kal diyebilseydim sen gidince kırık dökük eşyalar kaldı anladım ki evimiz senle yaşıyormuş sen gittin ben öldüm şimdi solgun bir ışık ve ben yalnızlığıma renksiz bakıyorum seni özlemek buymuş diyorum sen beni terk etmeden ben yalnızlığında öldüm sen giderken teninin kokusu siniyor özlemlerime dön diyemiyorum kal da diyemiyorum ahhh beni yok eden gururum teninin kokusuna asıp ta gitti sen gittin ben öldüm beni teninin kokusuna asıp ta gittin gitme diyemedim kal diyebilseydim mahmudiye düzkaya |