AĞDALI SEVDALARIM(Eskiden evlerimizde kömür sobasının üzerinde tepsi içinde ekmek kadayıfı pişirilirdi. Ve, pişmek üzereyken, ağdalı olsun diye, üzerine biraz da tozşeker serpip, hafif ateşte bir süre demlerlerdi....) .................................. Ben, sevdâların hep ağdalı olanını sevdim; Kanımdaki şekeri yükseltse bile Damağımda tadı daha güçlü kalsın diye... Benim sevdâm, sevdiğimin sevdâsı olduğu kadar benimdir, Ve yüreğim, benim olduğu kadar, sevdiğimindir. Bir ilkbahar sabahında, gelin gibi giyinmiş bir kiraz ağacında da, Bir güz rüzgârında savrulan bakır renkli yapraklarda da sevdiğimi bulurum.. Ben, sevdim mi, hep sevdiğimle ve sevgisiyle dolu olurum. Benim yorgun başım, yalnız sevdiğimin omzunda dinlenir, Ve bence en güzel şarkılar, sevgilinin sesinden dinlenir. Mutluluğu dolu dolu yaşarım da her sevdâda, Yine de biraz hüzün olsun isterim içinde, tat katsın diye; Bir deniz kıyısında oturur, bir sigara yakarım Ve denizin engin mavisinde değil, yosun tutmuş kayalarda ararım hüznü, Akşamın renkleri vurunca, o kayalarda sevdiğimi görürüm, gözlerim nemlenir; Benim sevdâlarım Hüznün kısık ateşinde demlenir... Ünal Beşkese |
Aşkın tadını gerçekten alan insanlar mutluluk kadar hüznün de değerini bilirler çünkü aşk zaten tek bir duyguyla beslenmez. Belki de en çok, hüznü taşımasını bilenlere uğrar,aşk. Yosun tutmuş kayalar bence de çok uygun hüznü tarif etmeye.
Hüznün kısık ateşinde demlenen sevdalar, unutulmayacak sevdalardır ve günümüzde sık rastlanmaz onlara. Hüznün bile bir ayarı olması bence de iyi olur. Bir parça hüzün yeter demiş şair, aşkı canlı ve değerli kılmaya. Hassas insanların eylemi elbette, sevda yaşamak.
Saygılarımla.