Meşâhir-i UlemâSana açılan yollar kapanıyor, sevgi namına bir kuş uçmuyor. Sana dair sevgiler susuyor, benden olanı da sessizce alıp götürüyor. Meşâhir-i Ulemâ oluyor gönlüm, nüfûz-u medeniyetleriyle gömülüyor sana dair ömrüm. Bir güvercin uçuyor, sayfaların tam ortasına yuvasını yapıyor. Senden bir selam söylüyor, bir de kapalı kutuda bırakılan sevgiyi alıp götürüyor. İstanbul’dan haber salıyor, o yoksul kalan zaman… Susuyor bütün konuşanlar, ne derdini dinliyor, ne de artık seni soruyor sokaklar. Bir demet gül alıyorum, dikenli olan ucuyla… Bir o bakıyor bana, bir de ben bakıyorum ona. Seni özlüyor bu candan çıkan yar, kokunu koklamadan soluyor alınan dikenli kar. Tepe üstünde bırakıyorum gençliğimi, sana dair toprak alan kan... Meşare-i sultan oluyor, devran denilen şehir. tutamdan çıkan zehir taşıyor bu nehir, hüsran kokuyor benden alınan zehir. Bir ömür seçiyor, senin tam istediğin yerde… Bir göz dağlanıyor, senin için terk edilen mahşerde… Ceplerinde şer-u ferah saltanatı kurulan kabile, bir derman bulur da belki getirir bu dilbere… Bu insan kokan sokaklarda buluyorum kendimi, ansızın kurşunla feragat ediyorum, askılıkta bırakılan sevgimi… Hikmet-i delalname asıyor yüreğimi, zincirden çıkan tek beddua buluyor şu neferimi… Alman dansları Hintlileri taşlıyor, memleketindeki savaşçıları kim yakıyor. Âşıklar korkak bedende saklanıyor, sevgileri nerde kalıyor. İslam denilen ülke soyuluyor, sömürülen halkım nerde kalıyor. Sürgünde kaybolanlar derleniyor, benim neden canım sıkılıyor. |