Yokluğunda…
Seni sigara dumanıma saklıyorum,
Bir gün olur da almasınlar diye… Her içtiğimde sana kan kusturmasınlar… Seni üzmesinler diye… Senin mazini diziyorum küllerin arasına. Mesela; küllerini izmarite hiç yaklaşmıyorum. Sana zarar gelmesin diye… Bugün kendimden vazgeçtim. Sensizliğin acısını bir bardağa doldurup, Ayaşlığına içiyorum. Bana uzak olduğun kadar yakın, Yakın olduğun kadar uzak olduğunu biliyorum ama… Geminin bir gün limana geleceğine inanarak bekliyorum. Çok üşüyorum sevdiğim. Senin bana sıkı sıkı sarılışın vardı ya… Ta şu kalbimde his ediyorum. Korkuyorum sevdiğim. Bir gün olsun seni görememekten… Hatırlıyor musun sevdiğim? Sen üç başlıklı çataldan nefret ederdin. Ben de inadına inadına anlatırdım. Ha bir de… Bana söylediğin o güzel alfabeler vardı ya, Halen aklımda Avrupa fon müzikleri gibi dönüyor. Hatırlıyor musun sevdiğim? Beraber yeminleri gövdemize saydırıyorduk. Sonra da… Gülücükler eşlik ediyordu. O gün, sokaklar… Latin alfabesine sanki dönmüştü. Bugün hava buzullu sevdiğim. Sokak nemsiz, gönlüm bir hayli keyifsiz! Şimdide gemilerin okyanusa batarcasına uzaksın! Limanların, boş kaptanları beklercesine hayatına devam etmektesin. Biliyorum, bana ayıracak kelimelerin yok. Belki de var. Ama ben, senden uzak, Sen de benden uzaktın! İşte bu yüzden yapraklarımı sonbahara savurdum. Küllerimi uçsuz bucaksız sokaklara saldım. Şimdi senden bir şey istiyorum. Sadece sadece bana dön gel! Hikmetullah Yetkin-Moyes |