Çölün Ağladığı Saatler
Gözyaşı çağında değiliz şimdi. Delişmen yanımızı törpüleye törpüleye uslandık. Uslanmak, akıl çağıyla tanıştırdı bizi. Tanıştırdı ya, bazı şeyler artık bize yetmiyor. Yaşadıklarımız bize yetmiyor. Şiirler, şarkılar bize yetmiyor. Akıp giden mevsimler bize yetmiyor. Gece ve gündüz adında iki rengi bulunan günler, bize yetmiyor.
Şimdi ağır işçi olup çıktık, biliyor musun? Birbirimizi düşünmeden geçirdiğimiz tek dakika bile yok. An geliyor, “Efendim?” dediğini duyuyor, hemen sana koşuyorum. Yalnız ben mi? Sen de öyle… Ne zaman “Efendim?” desem, beni anında işittiğini biliyorum. Bu aramızdaki aşktan da üstün bir şey. Efsane, ama gerçek bir efsane. Efsane elbisesine bürünmüş gerçeğin ta kendisi. Ruhlarımız, birbirinin gönüllü kölesi mi oldu, ne? Gözlerimizin bakışmadığı, ellerimizin tutuşmadığı zamanlarda; ruhlarımızın iç içe olduğunu biliyorum. Nerden mi? Dem bu dem dediğimiz anlarda, tek dalgalı radyomuz sadece bizim havaları çalıyor. Efsanemizi mısra mısra okuyor. Bu mısralarda neler yok ki? Hasretler, ayrılıklar, isyanlar, uçsuz bucaksız çöller… Susuz kaldığımız anlar. Çölün ağladığı saatler. “Çöller ağlar mı?” der gibi olduğunu hissediyorum. Çöller ağlar bir tanem, çöller ağlar. İki aşığın çektiği susuzluğun sebebi olarak kendisini görür. Üstüne bir damla yağmur düşmemiş olmasına üzülür. “Damlaya damlaya göl olurmuş” ya, çöllerde göl möl yok. Ama nedendir bilinmez, bütün mecnunların durağı hep uçsuz bucaksız çöllerdir. O çöllerde hem Mecnun’un, hem de Leyla’nın gözyaşı izi var. Tanrı’mdan bir dileğim daha var, biliyor musun bir tanem? Kalplerimiz çölleşmesin. Kalbin, kalbimi ısıtsın. Kalbim, kalbini kuşatsın. Sevdamız, bin bir renkli havai fişekleri gibi, sonsuza kadar parladıkça parlasın. Sen, benim canımsın bir tanem. Canımsın. Zaman bize yetmiyor. Neden? Deliler gibi sevmeye, zaman mı yeter? Ruhlarımız, birbirinin gönüllü kölesi mi oldu, ne? Ne zaman “Efendim?” desem, beni anında işittiğini biliyorum. Anında sen de sesleniyorsun: “Efendim?” 5 Temmuz 2007 Oyhan Hasan Bıldırki |