şehriyar'ımŞiirin hikayesini görmek için tıklayın APOLLON VE DAPHNE
APOLLON bir gün gökyüzünü dolaşmaya çıkmış dört tanrısal atın çektiği altın arabasıyla. Bir uçtan bir uca gezerken gökyüzünü, elinde oku ve yayıyla bebek yüzlü aşk Tanrısı Eros’a rastlamış. Eros’un bebeksi yüzüne ve elindeki ok ve yaya bakan APOLLON kendisini tutamamış ve Aşk Tanrısına şöyle demiş “ Ey aşkın tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur” APOLLON’un bu sözleri çocuk gözlü, bebek yüzlü Aşk Tanrısı Eros’u çok kızdırmış. Güzel gözleri sinirden alev alev parlamış. APOLLON’a demiş ki; “Ey Güneşin, müziğin, okun Tanrısı güçlü ve akıllı APOLLON. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Senin okların her şeyi vurabilir mutlaka. Ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. Benim işimi neden böyle küçümsüyorsun.” Eros sözlerini bitirdikten sonra APOLLON ’un yanından hızla uzaklaşmış. Ama bir yandan da APOLLON ’a oklarının tadını tattıracağına yemin etmiş. APOLLON günlerden bir gün yine yeşillikler içindeki ülkesinde oturmuş lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi DAPHNE ’yi görmüş. DAPHNE, ırmak tanrısı olan Peneus’un kızıdır. APOLLON’un kız kardeşi Artemis gibi evlenmemeye ant içen DAPHNE; yalnızlıktan çok zevk alıyormuş ve dağ başlarında ormanlarda dolaşmayı, yabani hayvanları kovalamayı seviyormuş. DAPHNE’nin oldukça güzel bir kız olmasının yanı sıra çok hoş kokulu upuzun saçlara sahipmiş. Babası ona evlenmesini, kendisine bir torun vermesini söyleyip duruyormuş. DAPHNE de, “Ey benim dünyaya gelmeme neden olan sevgili babacığım, bağımsız olarak yaşamama izin ver.” diye karşılık vererek evlenme konusunu kapatıyormuş. Onu görür görmez bütün vücudunu bir titreme almış APOLLON ’un. Kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. Ancak onları izleyen birisi daha varmış. Aşk tanrısı Eros. Eros, APOLLON ’un kendisini küçümsemesinin intikamını almanın vaktinin geldiğini görünce sevinmiş ve hemen sadağından sadece tanrıların görüp hissedebildikleri oklarından nefret okunu çekip DAPHNE ’nin yüreğine saplayıvermiş, aşk okunu da APOLLON ’un kalbine saplayıvermiş. APOLLON ’un kendini beğenmiş sözlerinden böylece intikam almış aşkın Tanrısı Eros. APOLLON da artık her gün bu güzeller güzeli su perisini görebilmek için gökyüzündeki krallığından inip ormanda dolaşıp bu büyüleyici güzeli izliyormuş gizli gizli. Artık ne savaşlardaki başarısı, ne avdaki keskin nişancılığı ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin etmiyormuş Işığın ve avcıların tanrısı APOLLON ’u. Her gün ormana gidip kalbini esir alan DAPHNE ’nin tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. Günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş güçlü ve yakışıklı APOLLON ’a. Kendi kendine demiş ki “ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz APOLLON ’um. Niye çekiniyorum ki. Gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. Aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım” kendi kendine böyle cesaret verdikten sonra güzeller güzeli DAPHNE ’nin karşısına çıkmış APOLLON. DAPHNE aniden karşısına çıkan Tanrı APOLLON ’u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. APOLLON da onun peşinden koşuyormuş. Bir yandan da DAPHNE ’ye, O’na olan aşkını haykırıyormuş. “Dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı. Ben APOLLON ’um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı. Babam bütün Tanrıların büyüğü olan Zeusdur. Bana insanların mazisini, halini, üzüntülerle dolu İstikballerini okuyan ve her şeyi bilen, her şeye hayat veren Tanrı APOLLON derler. O, böyle söylüyordu fakat bu takipten korkan DAPHNE uçuyormuş gibi koşuyordu. Senin düşmanın değilim, bütün bu yeryüzünde bana aşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun.” DAPHNE ’nin durmaya hiç niyeti yokmuş. Tam aksine kalbindeki nefret okunun etkisiyle APOLLON ’un bu aşk sözlerinden daha da korkmuş ve ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş. APOLLON çaresizlik içinde DAPHNE ’yi kovalamaya devam ediyormuş. Bir yandan da şöyle sesleniyormuş ona “Kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli. Bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerim kör, okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. Dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!” Bu sırada Tanrıların tanrısı Zeus Olympos’taki tahtında bütün bu olan biteni izliyormuş. Oğlunun düştüğü bu içler acısı duruma üzülüyormuş ancak olaylara da müdahale etmek istemiyormuş. DAPHNE koşarken daha hoş bir hal alıyor, rüzgarın nefesi rubunun ince kıvrımlarını havaya kaldırıyor, kokulu saçlarını ensesi üstünde dalgalandırıyormuş, bakir güzelliği daha çok beliriyormuş. APOLLON bu periyi muhakkak yakalamak arzusundaymış. Aşkının kudreti ona kanat vermiş gibiymiş ve o, adeta uçuyormuş. Tam onu yakalamak üzereyken, DAPHNE’nin havada uçan saçlarını sıcak nefesi okşamaya başlamış ve DAPHNE artık APOLLON ’un yakıcı tanrısal nefesini hissetmiş ensesinde. Kuvvetinin azaldığını, bu hızlı ve sürekli koşudan yorulduğunu hisseden güzel peri birden bire durmuş ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırmış; “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru” Bu yürekten kopan yalvarış biter bitmez o ağırlaşan uzuvlarının odunlaştığını hissetmiş. Gri renginde bir kabuk, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni, olgun göğsünü kaplamış. Kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. Nazik ve küçük ayaklan kök olup toprağın derinliklerine dalmış.İnce narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve başı ise büyük bir ağacın tepesi olmuş. Şaşırmış bir halde APOLLON, peri kızını kucaklamak isterken bir defne ağacının gövdesine çarpmış. Fakat ağaca sarılarak sert kabukların altında henüz ölmemiş olan DAPHNE’nin kalbinin heyecanlı heyecanlı çarptığını duymuş... Gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış genç ve güçlü APOLLON üzüntüden bol bol gözyaşı dökmüş ve defne ağacına sarılmış. Güzelim yapraklarının kokusunu doyasıya içine çekmiş. APOLLON defne ağacına şöyle demiş; “Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. Sen beni istemedin ve benden kaçtın. Oysa ki ben sana ne kadar aşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. Ben seni karım yapacaktım. Madem ki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. Senin solmayan ve dökülmeyen yaprakların benim saçlarımın çelengi olacak. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma.” APOLLON bunları söyleyince defne ağacı onun lutfuna teşekkür etmek için dallarını yavaşça sallamış ve başını hürmetle eğmiş. //Apollo’nun sevdasındayken Daphne Thessalia’da Peneus kıyılarında Yusuf’un kör kuyularında Gözpınarlarına adandı, yüreğe asıldı sevda// hoyrat essin fırtınalar poyrazlar yakamozlar vururken gülzarıma sar beni usul usul katık et yüreğine zemheri ayazlarında yanmaktayım duy beni… arşa ulaşır da bir sana ulaşmaz sesim avazındayım lal olmuş çığlıkların geçit vermez olsa da sarp yamaçların bir martı çığlığında kaybolur yakarışlarım asumana uzanır bir duayla ellerim duy beni… avunayım isterdim kuytularında muson yağmurlarındayım... bir gelincik işvesiyle es efil efil bir akşamsefasının renklerine kat beni şaftı kaymış bir yürekte tarumar nagehan sarar beni pejmürde düşünceler sensizlik katre katre kıyılarımı döver bir çoban çeşmesinde kandığım su gibi azizsin ey yar ekmeğime bandığım lokmam gibi duy beni… katran karası gecelerde, nöbetlerdeyim kavak yellerindeyim saman alevlerinde, şubat yanığı bedenim/benliğim şimal rüzgârlarında ırgalanır tozarım al basan düşlerimde çıkmaz sokaklardayım duy beni… yangın yeri yüreğim karabasanlardayım… yürek sızım… kutup yıldızım… şehriyar’ım… Hayrunisa ŞENEL (Siyahgecem) Hanımefendi’ye teşekkürlerimle |
Her şey gönlünüzce olsun.
Sevgi ve saygılarımla.
Dr. İrfan Yılmaz. BODRUM.