Ben Seni Kız Kulesinin Galata Kulesini Sevdiği Gibi Sevdim
Vişne çürüğü sesin
hiç çıkmayacak bir leke artık kulaklarımda. Varlığını düşündüm önce, sonra yokluğunla çarptım, tanımsızdın . Giderken boğazıma bıraktığın gemilerin ! Artık, tuzlu sularım’da bana yaşattıkların.. . . . Dağılan saçlarımı topladım, İstanbulun en ortasında, Martılarını yolla, Bu derinlerdeki, Seni unutmaya yüz tutmuş Balık hüclerimi öp. Fark ettim ki ; Henüz silememişim vuslatta ki yerini, Öfkeni, nefret etmeni, çok sevmeni. Kubbene düşmüş ak’lar Yorgunsun sevgili Bilmem ki sek mi seversin ? bu tozlu şehri. . . . Dalgalarım artık su serpmiyor yüreğime Bir yangının en kor yeriydim sende Çekip gitmelerini de hatırlıyorum, veda etmelerini de. Sahi kaç "son akşam yemeği" yemiştik biz seninle ?... Yani sonuçta ben, kendi başına buyruk, O ulaşılamaz kız kulesi, Ve sen, tek başınalığına aşık, Galata . . . . Zindan mıydı saçların?, Katran karası. "Bir dalgakıran mesafesi", aramız da olan. Uykusuzluğumu al, Kirpiklerime uzan. Ne vakit yaksam ışıklarımı, Ne vakit süslensem sana, Siyah-i bir sürmeydin, çekilen hayatıma. Köpüklerimi de üstelik, bulayan çamura. . . . Aramız da , tarihi geç-miş insanlar. İskeleler de vedası, Güvertelere bırakılmış, senden kalanlar. Duvarlarım da yankı artık adın Sabahın ayazında bir avaz da doğurdum. Anla; Ben seni kız kulesinin galata kulesini sevdiği gibi sevdim. Bir sırdı uçuran Hazarfen Ahmet Çelebi’yi Dört yanım sularla çevrili . Arşimet çözebilirmi bu işi ? Daha kaç en enkaz kaldırabilir suyun kaldırma kuvveti ?... |