belki bir evin balkonuna bir top kaçar...
Bulutlar yağıyor gökyüzünden.
Ne yazık ki, güneş bile çekinir oldu bizden. Halbuki sıcakken toprak aydınlıkken gökyüzü, daha çabuk kururdu binalardaki bu kirli çamaşırlar. Daha güzeldi çiçekler, toprak parlak ve nemli. Avuçları bile toprak kokardı çocukların. Bu grilerin hepsinin bir rengi vardı aslında, şuradaki gözler yeşildi gencecik bir yaprak gibi, şu saçlar buğdaylardan başaklardan almıştı rengini, o eller ki beyazdı pamuk kadar yumuşak. Hangi kuyuya düştü güneş, nereye giderdi ki kayboldu bu ay. Gece ile gündüzü ayırmaz oldu kediler, ışık yok, nefes az, kalp hızlı saat tam ikindiyi vururken her gün. Oysa bir çocuğun taştan arabası kadar gerçek, bir ölümlünün sonsuz olması kadar yalanda olsa umuttu renkler. Topalı ayakta tutan dilsize çığlıklar attıran hayaller, var mıydı. Sahi ya herkes mi alıştı sessizliğe, bu soğuk, bu renksizliğe, bu pencerelerde ki buğulara. Eğer bana gerçeği söylersen seni affedebilirim, bütün bu sonbaharları kışları bu sönmüş lambaları, tükenmiş mumları bir çerçeveye kaldırabilirim. Atarım mavisiz, yeşilsiz, parıltısız denizlere, kaybolurlar. Açılır renkler tekrara en derine, ama sorsan ne mühürlenmiş ağızlar açılır, nede kollarımız derman bulur gökyüzüne dokunmaya. Yine bulutlar yağıyor gökyüzünden. Oysa biz onlardan şekiller çıkarırken, izlerken gündüzlerce, gecelerce, şaşırırken gökyüzünde badi badi gezmelerine, imrenirken özgürlüklerine, o beyaz tozların altında kahkahalar atıp gezerken ne güzellerdi. Dokunmaya çalıştığımız o bulutlar ayaklarımızın altında şimdi, sardığımız tüm hayaller çamurlara karıştı. Toz toprak içinde o bembeyaz kristal taneleri, güneşte küstü gelmez oldu, eteklerinde gölgeleyip dinlendirecekler yok artık. Yağmur yağmaz oldu saçlarımıza, dillerimizle damlalarını tutmaya çalıştığımız tarçın tatlı damlalar. Yerler ıslaksa yağmurdan değil, bulutların nemidir vuran o kuru asfaltlara yollara. Şu küçük çocuklar kartopu yapıp atarken o beyaz tozları, bir yeri acırdı her birimizin. O camlara çarpan, ellere sıkışan hayallerimiz her vuruşta tuz buz dökülürdü bir yana. Ve, kim bilir kaç hayal düştü bir kış günü burnunun ucuna. Belki el ele verirsek güldürürüz tekrar gökyüzünü, kaparsak gözümüzü geliriz üstesinden, zor değil. Dualar edersek gece gündüz Allah’a, bir çocuğun gözlerinde ki yaşlara bakarsak, bir yaşlının ellerindeki çizgilere. Tekrar göklere ulaşır kahkahalarımız sevinçlerimiz, barışır çocuklar belki, sokaklarda şarkılar söyler kuşlar, belki bir evin balkonuna bir top kaçar ve bir kapı açılır belki,gireriz ayağımızda en güzel çoraplarımızla. |