bir evdim ben dört başı mâmur bir yavru balık dışı taş yığını içi yaşama fânus bir fâniydim ben aşka aç kollu kokusu ıtrî yarını saydam kitaplar okudum nâdan sevmelere câiz, ki tapar yüreğim sessiz gemiydi denize içinden fısıldayan balık adamlar vardı filmlerde batık gemileri gün ışığına çıkaran -sesini duyuran!-
sever belki görür, hisseder yanaklarına sıvanan perdâhı!
diye şiirler yazıyordum sağır kulaklara ilâhi sırlara... hediye duya, anlaya da he diye!
içi bilinmeyen bir denklem vardı işte içimde -birinin hiç görmediği- çöl dilini çözmek miydi yoksa direk gözlerine sürmek mi aşk adına erdem endirekt sözleri! -aşk, dile düşünce eskir miydi- dile gelince-
deniz mi bilmeliydi ıslak kum dilini çöl mü görmeli yavru balığın bir denizin su yeşili gözlerine çivilendiğini!
sevmek rengini güneşten alan suyun en serbest yüzme hâliydi ve hiçbir balık yavrusuna yüzme öğretmezdi!
tutkular idolüydü renklerin renkler de tutkusu sembollerin ben mavi bakıyordum hayata sen su yeşili!
sendeki l/avanta kokusunu seviyordum ben ve "kırmızı ışıkta durmasını bilmiyordu" özlem!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
İçi Bilinmeyenli Denklem şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İçi Bilinmeyenli Denklem şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
İki bilinmeyenliyi içi bilinmeyene çevirmişsin dostum. Ki iki bilinmeyen de içi bilinmeyendi aslında. Tek kişilik aşkın iki kişilik ölüm olması gibi. Ve dile gelmez kelimelerle. Diğer yandan içi bilinse bu kadar düşünülür müydü üzerinde diyorum, zannetmem.
evet sevgili dostum aynen öyle. iki de olsa içi de olsa bilemediğimiz değil çözemeğimiz denklemler bunlar hayat matematiğinde... yüreğin kandırma kuvveti yâr çekimini beceremiyor bâzen:))
Şiirlerinizdeki farklı hava ve özgün sesleniş zaten aşikar.. Ama bazen yaptığınız orijinal cinaslar yakalıyor beni asıl; "hediye" ve " he diye" de olduğu gibi...
Alkyonik tonda esen üslup, buz gibi soğuk ruhun iç kaynaklarına yönlendirir insanı...
Bir ışık kaynağından süzülüyor sanki derin hüzün ve derin mutluluk.Minik damlacıklar halinde sözler düşmüş sanki sayfaya. Temposu zarif yavaşlıkta olsa da, bu ayazla muhattap olanı zorlu hakikat beklemekte gibi. Çünkü yazılanı okurken hissedilen ya da benim hissettiğim :buz gibi soğukta düşünen ruhun iç kaynakları öyle bir çağıldamakta ki ,dayanıyor sadece şu ara suskunlukla fakat az kalmış sükuneti bozmaya ve yanılsamaları soğukkanlılıkla buzdolabına kaldırmaya.
Çok ama çok farklı bir eser, düşünülesi daha... Emeğinize sağlık Saygılarımla
Ne kadar doğru bir analiz.Herkesin bir "küçük ev "'i ,evinde de "oda" sı vardır taşımaya sırlarını; odalar çok korunaklı görünse de okun ucu denk gelebiliyor bazen bir şiirde, bir yazıda, bir şarkıda en kırılgan tarafa...
Ki iki bilinmeyen de içi bilinmeyendi aslında.
Tek kişilik aşkın iki kişilik ölüm olması gibi.
Ve dile gelmez kelimelerle.
Diğer yandan içi bilinse bu kadar düşünülür müydü üzerinde diyorum, zannetmem.
Tebrik ve selamlar.