Horoz ibiğinden sosisler
İsa
kırbaçlamasaydı kilise altınlarını çarmıha gerilmeyecekti baş harfinde Tanrı’nın. Yirmi yaş ölü kadın öpülmeyecekti kurtları beslediği ölü gözünden ve bizler, geriye kalan canlı gözlere bakıp aç kurt misali iç çekiyor olmayacaktık. Ağzına tükürdüğüm yalnızlığı. Kemik tas içinde pişiyor kelimeler lengüistik meraklısı kadının külot değişiminde. Horoz ibiğinden sosisler kızarıyor İtalyan sabahı içindeki evde. Ve her şey gibi zamanında güzel küvetin intihar düşüncesi. Yüzüme bakıyor dükkan sahibi sorun yok, diyorum. Nasıl götüreceksin? Ceketin içinde. Dolaptan iki şişe litrelik bira çıkarıyor. Hemen atıyorum yakamdan içeri. Bir dakika, diyor. Dışarıdaki adam işaret verince parayı ödeyip çıkıyorum içki dükkanından. 1900’lerin başı değil 2000’i 13 geçe saat ondan sonra perakende içki satışının yasak olduğu ülkede kollarımın altında yasadışı içki şişeleriyle yürürken Al Capone’u düşünüyorum. Köşe başı çete savaşları gangester şapkaları ve pahalı takım elbiseleriyle galon taşıyan gangesterler arasından geçip çöplerin pencereden atıldığı sokağın sessiz ortasına gelince ağacın damarı patlıyor bir ses duyduğuma yemin ederek duruyor etrafı dinliyorum. Hiçbir şeyde gözüm yok her şeyin gözü bende… |