BİR BEYAZ GÜLÜN HİKAYESİBİR BEYAZ GÜLÜN HİKAYESİ Sen gülleri akıttın uğrunda yanan Beş milyonun gönlüne Ya Resul Ben kalbimi yardım Damarlarımdan ruhumu akıttım Ey Nebi Güllerin solmasın tertemiz goncaların kana bulanmasın Avuçlarında insanlığa adanmış taptaze bir bahar saklı Selamla dönmekte yine yeryüzünde en yüce sevdalar Nefesini duyacaktım sanki Ya Resul, bir soluk alsan Ellerini tutacaktım sanki Ey Nebi, ellerini bir uzatsan Selamlarını getirmiştim mazlum ve masum kardeşlerimin Önünden geçerken üç saniye üç asır gibi geldi Duydum aldığını getirdiğim selamları, söz yerine geldi Nasıl dünya huşu ve edeple geçmekte önünden Ya Resul Sen her zamanki gibi yine mütevazi, yine şefkatlisin Ey Nebi Bir yanına almışsın dünyanın en cömert kalplisini Mağara arkadaşın olmuştu hicret ederken Şehirlerin en Medenisine Bir damla yaş süzülmüştü yüzünden Ayak parmağını ısıran yılanın sancısında Mağara arkadaşınla dünyada el eleydin Kabirde de aynı Ya Resul Hemen yanında yürürken yeri titreten biri vardı Ey Nebi Önce Ömer idi adı, Seni tanımadan evvel Sana cephe almıştı Ve bir gün Ömer müslüman oldu Her şey meydanlarda açıkça söylendi Artık Ömer, Faruk olmuştu hicrette kılıcına sarılmıştı Varsa karısını dul, çocuklarını yetim bırakmayan isteyen İşte gidiyorum, tek başıma hicret ediyorum ben Bir gün elbet döneceğiz doğup yaşadığımız bu topraklara Medine de olgunlaşacak yücelecek bu sevda diyordu Giderken Ali’yi çağırmıştın Bu akşam sen kalacaksın Benim yatağımda sen yatacaksın demiştin O çocukların ilkiydi, yüreği tertemizdi Şimdi o peygamberler peygamberinin vekiliydi Güzelliklerden ruhları uzak kalanlar aldanacaktı Peygamber evine zorla girdiklerinde Senin yerinde Ali’yi bulacaklardı Ne büyük bir devletti Ali için Peygamber yatağında yatmak Ne bulunmaz bir servetti Seni örten yorganda sabahlamak Ne paha biçilmez hazineydi Başını koyduğun yastığa baş koymak Yerden bir avuç toprak alıp Savurmuştun kapıdan çıkarken yeryüzüne Dönüp de arkana bile bakmadan Doğduğun topraklara veda ettin. Gidişin güzelliklerle geri dönmenin Çağlar ötesi muştusu muydu Hüzünler bile giderken hüzünlendi kahrından Ağladı günlerce Ya Resul ardından Kederler yasa boğuldu gözyaşlarını döktü Bulutlar unuttular kahrından Rahmet yüklü yağmurlara gebe olduğunu Ölüm bile kendi cenazesine ağlamamıştı Bugüne kadar Görmemişti yeryüzü böyle bir acımasızlığı Bugüne dek Dayanabilir miydi buna insanlardaki bu yürek Elbette dayanacaklardı çünkü sen farklıydın Alemlere rahmettin dostlarına sabretmeyi öğrettin Zulümleri güllerle yok ettin Çileleri sabırla tükettin Ve dönmüştün bir gün dostlarınla hep beraber Büyük bir zaferle kan dökmeden Şehirlerin anası olan canım Mekke’ye Bir beyaz gülle gelmiştim huzuruna Çok uzaklardan Ya Resul Buram buram kokun geldi kabrinin önünden geçerken Gülün gül kokan gül kokularının üstüne Ey Nebi Tertemiz yüreğinden güller yürüdü üzerime Gül yağdı vadilere, gül yağdı ormanlara Gül yağdı Mekke’ye, gül yağdı Medine’ye Gül yağdı Şam’a, gül yağdı Vatanıma Gül yağdı İstanbul’a, gül yağdı Bursa’ma Ve güller yağdı ömrümüzün baharına ve yazına Ya Resul Gül koktu tomurcuk tomurcuk her kelime ve her hece Ve bundan böyle hep gül kokacak Ya Resul Her doğan gündüz ve her gelen gece Faruk ANBARCIOĞLU |
gül yağdı ıstanbul a gül yağdı bursa ma
kalemine yüreğine sağlık hocam çok güzel bir şiir olmuş saygılar sunuyorum