EZİLEN CANLARŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 17 Ağustos 1999 Debremi ardından mesleğim gereği, Adapazarı. Körfez, Gölcük, Yalova ve İzmit bölgelerinde gördüğüm gerçekleri kendi kameramdan yansımalar...
o depremde mağdur olan insanların yanında, o içler açıcı manzara karşısında oturup yazdığım şiirdir.. Bu şiir bu deprem zedelerin gerçek yansımasıdır. hiç bir hayali ürün değil. Tamamen gerçek bir üründür...
Yıl
1999 Ağustosun 17’si Ve Zaman gece yarısı. Bir anda kaybolup giden, Yerle bir olan yuvaların çatısı. İki taş arasına kısılan körpe can kafası Yaşadığını farkeden Kurtarmaya çalışan babası Enkazın yanıbaşında bekleyen Çocuğunu gözleyen annenin umutları.. Kurtarın,! Kurtarın beni diye haykıran çocukların feryadı... Kulağımda çınlıyordu. Tüylerimi ürpertiyordu. Ve..! ! O anda, Yanaklarından sızan gözyaşlarımı farkediyordum... Biz nerden bilelim ki deprem olacağını,? Bİz nerden bilelim ki,? ! Sekiz katlı binanın çöküp yerle bir olacağını. Biz nerden bilelim ki,? ! Çocukların, Anaların, Binlerce insanın kurban olacağını. Belkide belliydi.! ? Belkide çağrıydı bizlere.! ? Yüz yılın güneş tutulması. Belkide uyarıydı bizlere.! ? Bir anda kararan Dünya’nın zifil karanlığı. Ama biz izleyip geçtik, Halaylar çektik. Konserler dinledik. Ve sandıkki eğlendik. Evet. Eğlendik. Eğlendik ama düşündük yalan yok. Bir anda düşündük.? ! Dünya’nın sonumu geldi Yüz Yıl’ın güneş tutulmasında.? Dünya’mı batacak hava kararınca.? Yoksa ! Yoksa arkasından bir felaket mi olacak..? Evet olacakmış. işte felaket buymuş ? Deprem felaketi. Doksan dokuzun ikibine giren vahşeti. Çoluk çocuk demeden binlerce insanın çıkan nefesi. Ama anlayamadık. Anlamalıydık biz. Hazır durmalıydık. Babası kurtarmaya çalışıyordu çocuğunu.. Kazmasız ve küreksiz. Elleriyle tırmalıyordu toprağı. Takılıyordu taşlara tırnağı. Görmüyordu..! Görmüyordu kollarındaki çizilen yarayı. Ve duymuyordu acıyı. Onun tek isteği, Çocuğunun kurtulmasıydı... Bende kurtarmaya çalışıyordum gücümün yettiği kadar. Bir can kurtarmak için didiniyordum ölümüne kadar. Ve bir ses duyuyordum enkaz altında. Bir bacının sesiydi bu. Kardeşine seslenen bacının sesiydi, Elini uzatıpta tutamadığı kardeşine sesleniyordu. Su ver. Su ver. Su ver diye mırıldanıyordu. Kardeşinin baş ucunda can veriyordu. Kardeşide çaresizdi, Eli kolu bağlıydı... Oda beton yığın altına kısılmış, Kafası iki taş arasına sıkışmış yardım bekliyordu. Abla... Abla... Su veremem. Başımın üstünde koca bir taş var, Hareket edemiyorum diyordu. İki kardeşin birbirlerine haykırışları, Tüylerimi ürpertiyordu. Dİğer yanımda bir çocuk, Dört yaşındaki çocuk, Enkazdan çıkmış, Annesini, Babasını arıyordu. Eli yüzü kana bulanmış, Bacakları çizilmiş acı duymuyordu. Annesini arıyor, Haykıra haykıra ağlıyordu. Bana koşup bacaklarıma dolanıyor, Kucağıma atılıyordu. Amca, Amca, Kurtarın annemi, Kurtarın babamı diyor, Feryat ediyordu. Gözlerinden damlayan yaşlar, Bir sel gibi akıyordu... Yine iki çift kısılmış duvara mırıldanıyorlardı..! Uzat elini, Tut elimden, Ölsekte beraber ölelim diyordu. O gün giydiği gelinlik, Ona kefen oluyordu. Yalan dünyadan kaybolup, Yok olup, Yok olup gidiyordu. Gidiyordu... İhsan Taşdelen 18 Ağustos 1999 |
Yine iki çift kısılmış duvara mırıldanıyorlardı..!
Uzat elini,
Tut elimden,
Ölsekte beraber ölelim diyordu.
O gün giydiği gelinlik,
Ona kefen oluyordu.
Yalan dünyadan kaybolup,
Yok olup,
Yok olup gidiyordu.
Gidiyordu...
İhsan Taşdelen
18 Ağustos 1999
O acı günleri tekrar yaşadım üstad
Yüreğin kalemin var olsun
________________________________________Selam