Yerle Yeksan
Bulmaktı niyetimiz kaybettiğimiz özümüzü
Aramak, bulutsu bakışlarımızda giz düşümü İzbe yolların karanlıklarında kaybolan bendim miydim sadece Öyleyse günaha bu kadar teveccüh niye Düzen şimdi mi değişmişti, yoksa böyle miydi evvelce de Kim bilir bundan da kötüydü belki de… İnsanlığın gündüz gözü yolunu kaybettiği bir zaman, İplik iplik nur oldu indi Kur’an İnsana dair ne varsa olduğunda yerle yeksan … Nefesi boğan bir istek gelir, günü geldiğinde Günahlar yankılanır mabedi boynuna asılı ilmeğin düğümünde. Her nefes ilmek ilmek sıkar boynunu son nefesinde Sallanır ruhun günahkar bedeninde. Günahkâr olduğunu bildiğin halde Günahsızlığı yazmak, riyakârlık değil miydi Susmaktı belki efdal olan ama susmak da bize ağır geldi Konuşsan ar gelirdi dünya, sussan dar Ciğerde solan yankılı nefes, sanırsın körüklenen har. La mekân mıydı bu cana gerçek memleket Bu yüzden miydi daraldığımızda mekansızlığı özlemek. Her yerde ya da hiçbir yerde olmak. Var olmak ya da yoklukta kaybolmak… Her daim ikilem. Müşrik kimdi şu halde Arada kalan mı, arafta konaklayan mı? Kaç ve göç arasında mı tükenecekti ömür. Sebepler sonuçları doğuruyordu Sonuçlar sebeplere gebe. Önce gündüz mü yaratılmıştı yoksa karanlık gece. Dairenin başlangıcı nerde? Canlı ruhların ölü bedenleriydik Zihnimiz, bilinen bilinmezlikleri kemiren kurt. Yenmekle tükenir değildi bu yurt. Bilinmeyen, Çözülmeye namzet bir bilmece Epi topu bir kaç hece. Peki, öyle miydi gerçekte. Cümlelerim kavrulur bilinmeyene düşünce Sığ düşlerin yamacından düşerim hatıralara sarılınca Giz’e bürünen karanlık bakışlarında korkak dehlizler ürpertir Titrek nefesimle, cadde dolusu dört duvar bakışlar eşliğinde Yüzsüzlüğüme bakarım Her bir karenin seyri nice hüzünlere gebe. Naciye ÜRÜN-Serdar ÖZYANIZ |
kaleminize sağlık