ah be kıtır efendi
ah be kıtır efendi
hani demiştin ya bir zamanlar masalarda ruj lekeli peçeteler biraz da bıyık mirası kimisinde işte çekip gittiler nihayet bulaşıklar beni bekliyor gerisinde öğrenme süreci hayat ve bir gaflet anı iyimserlik fil nefesinde çınlarken kulaklarım gözlerim ikindi vakti dağılın dedi kara bulutlara hiç kaygılarla barışık olur mu içtenlik dil ucuydu çekilmeyen dırdır çok bilen anlamamış dinlerken birine bin katmış gün doğumundaki şu dağ var ya biraz ıslansa şimdi sanki üstüme yıkılacak gibi tedirginim zira tatlıyı çok sever harici tozlar sonuçta adres sormuyor bütün mikroplar özde katran karası nice şekiller yeşiller içinde beyazdır işte bu yüzden şaşırmak ne mümkün masumca tebessüm ederken maskeler suya hicranı varsa toprağın elbette çatlar baharında boynu bükülür nar çiçeğinin iğnesi kırılır balı çalınan böceğin bir daha anladım nafileymiş hak etmeyene saygı çıkar dünyası bu dikişleri çok sağlam bencilliğin doyulan neydi tas tamam ateş aldınız aşikar sabırsız paşa’nın beklediği kelle sırdan ibaret koltuğunuzda hadi sonuna kadar açın pergellerinizi ertesinde tavşanlar izlesin martavallarınızı ben mi efkarım savrulurken dumanlarda elimde şapkam soracağım ne olur yalan esintilerden uzak olsun dostluğu tarif edin bana 31.05.2013-Ahmet BOZTAŞ |