Çınarım Fransızmış
Çocukluk günlerimde kurduğum düşler.
Masallara karışan masum hevesler. Bulurdu Dünyada sevgi kanıtı. Çınarlı yol, o günlerin canlı anıtı. Giyince basmadan fırfırlı elbisemi Kasaba yoluna düşer, heves çiçeği. Çınarım var orada, gel der bana. Birçok çınar içinden, kanım kaynadı ona. Külüstür araba da hız yapar inadından. Oysa gitsem yanına, sorardım hep dedemden. Bir gün kabul oldu dileğim, araba bozuldu orda. Biraz bekleyin dediler, koştum Çınarımın yanına. Haydi! Çınarım, hep gel diyordun. Ben görmedim dedemi, sen onu tanıyordun. Herkesin dedesi bayramda harçlık verir. Dedem bilse beni, acaba sever midir? Çınarımdan ses çıkmadı önce, Yaşlı nede olsa, kafası karıştı bence. Ya! Hatırlasana, dedem uzun boylu güçlü biriymiş. Babam söyledi, atıyla hep bu yoldan geçermiş. Tamam, hatırladım dedi, Çınarım. Deden çok geçti bu yoldan Hatta oturup şurada, buğday serpti kuşlara, Çocukları da çok severdi, şeker götürürdü onlara. Külüstürü yapmışlar, üzgünüm gidiyorum. Teşekkür ederim Çınar, seni çok seviyorum. Dedemi anlattın bana, ona meleklerle selam söylerim. Sende beni bekle, yanına gelemesem de el sallarım. Yıllar geçti, ben düşlerimle yaşlandım. Her hasrete, Çınarımla dertleşerek katlandım. Bir gün duyup yıkıldım, Çınarımın aslını Dedemi esir eden Fransız dikmiş onu, bilmezmiş lisanımı. Öyleyse ben, kiminle dertleştim onca zaman. Bir gün olsun sözleri, çıkmadı yalan Ama bende Fransızca bilmem ki! Düşününce anladım, yine benmişim hep kendi yaramı saran. Leyla GÜLSÜREN |