Meyilim kırıntılarınaydı o serçenin gözleri olmasaydı . .
.
Çıkıp kendi üstümün başına düştüm kaldırımlara anımsayamadığım sebepli sebepsiz aldanışlarımla üstelik
yol özürlü kul zarifi devrilen duygunun zihin yırtığına saklı cümleler yırtığına aşikâr bir dille secde ediyorken kulak ve boyun arası tanrısal bir titremenin paçalarına saklanıyordum üstünü bir kaç adımda düşürmüş bir zamanın teninde yürüyordu tanrının öteki kulu ya da ben öyle bilmekle meşguldüm…
sonra, birden ardımı ardına sürdüm. avuçlarımın çukurunda tırnaklarıyla çiğnenmiş hikâyesini üzdüm, tanrımın.
kaç defa lokmaladım sorularımı yutkunamadım, bilmiyorum.
tenimin dudaklarında toplu haliyle akıp giden yabancı hırsım ve bir de pulunda salya küfü zarfımı alıp adındaki hıncıma durdum…
sonra bir bir çağırdım mahremin gözlerine hizalar kırkına uzanıp mesafeleri yüzlerindeki ezikliğin kokusuyla savuştururken duraksadım…
dilimin tenhasında kaç defa sulandım keşke susaydım ucunda zamanın dedim ıslığının da dişlek bir tanrıyı yitirdim taşına bulaşan o tadın tadını unutarak sonra zihnim ayaklarımı giyindi özrü üstüne verilen sözün hakkına fikrime yaslanmayan kusuruma sırt verip aksayan mevsimleri geçip ruhumu topuklarıma gizledim
zemin ağırlığıyla basılı topuklarım sancırken kendine fikrin amaçsızlığına yürüdüm ve yürüyordum gülen şehir tın duygusundayken tanrısı eksik soytarılar sezdim biraz daha ezdim bağrında büyümediğim şehri.
-zihin atlasından inmeden kırbaçlanan fikrim ak sağanıyla yasta kendini kendine unutturun topuk ağrısı emrinde yolcu olmaya başladım ve artık sorgulamıyordum geçerek geciktiğim güzergâhları . parmaklarımı büküp üstündeki derisini ısırıp çukuruna salıverdim. ardında bıraktığı seyrek rüzgârı dolduruyorken ciğerime sinsi bir üşüme olup zarif, ince biraz da sakin ama derin bir sıyrıkla öpüp öldürüyordu iblislerimi
adım adım yol beslerken, bitiyor, bitiriliyordum. sözümün yol başlarına saklanıp dişlerime süzülen boğazı kesik bir bağırış peyda oluyordu bir den sol veya sağ diye hüküm bekliyordu gözümün ferini fes ederek sonra damağını kazıp yükünü soluma atıyordu sağım boşaltmak için içinin içini
. ama telaşın yolu bitiyordu. basılacak zemin dur diyordu bana. bir süre dur yabancı
ağlak adımlarını çek tenimden ve düşüncesinde kararlı olduğu ihtimalini sezerken biz aldanmıyoruz ve kendi tenime eziyetim devam etsin diyorum zihin hevesinden alı koyunca kendini sıyrılıyor bütün yavru iblisler tırnaklarımdan ve artık ardın gözükmüyor üstelik bir dediğim bir dediğime zulüm ediyor ve ağrısına mecburi bir dönüş başlıyor elimde elde edemediğim bir ben bir de sen ile kuşkulanıyoruz ve aşk neydi diyorsun içimin küçüğüne sesim hırpalayıp fikrimi o kurcalanan şehri gösteriyor ve parmaklarımın ucunda yağmur başlıyor yağan her yağmuraşk dedirtiyor ve zihnimi tırnağıma giydirip topluyorum ve biliyorum kırıntılarında sen varsın her yağmurun
Sonra güneş geliyor başucuma üstünü açık bıraktığım şuuruma hatları içinden çekilmiş yarım bir yaprağın zemindeki eğimine özenip kuruyup kalıyorum
sen gidiyorsun bu yol başaramadan bitiriliyor bu kadar karar sızısı gezinirken insani hükümler arasında onca gülücükten birinde yaşıyorum
-şimdi kendimi anlata bildiğim yerdeyim ama anlamsızlığım kolumda ve sırıtıyor
-her şeyi unutarak tekrar tekrar başladığım bu yolun binlercesinde aynı koku var bir de yokluk giyinen yaşamlar var.
ruhumla gezinen yaşamın sürekliliği sürdürürken soluğunu kuşkusuz ve korkusuz gelip yüzümde barınmaya çalışıyor sonra var ile yok ikiye bölüp kendini burun kıllarımla uzayıp bıyıklarıma karışıyor yüz kılıfımı alıp ellerime kırıştırıp kırıştırıp kesilesim var diyorum kendimden. üstelik yaşam çekişen yokluğu sefilleşen yanımdan.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
sefil bir yol özrüydü zaman şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
sefil bir yol özrüydü zaman şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
.