(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
hâl-i pürmelâl şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
hâl-i pürmelâl şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
serbest şiir okumayı bir kaç değerli kalem sayesinde öğreneceğim inş. yoksa okusam da okuduğumla kalıyorum.
"şükûfe" kızım olursa ismini koymaktan korkarım da ... günümüzün antel dantel isimlerindeki sığlığın yanında "şükûfe" öyle derin duruyor ki...
selam ve saygılarımla efendim.
"""Domaniç Dağlarının Yolcusu" Şükufe Nihal"
özetini buldum..:)
"DOMANİÇ DAĞLARININ YOLCUSU (GEZİ) KONUSU: Yazar, yurt ve millet sevgisi ile doludur. Bu nedenle, en ücra vatan köşesine dahi giderek, içinden çıkarmış olduğu kahramanlar da dahil olmak üzere halkını tanımak istemektedir. Bu nedenle Domaniç’e gider.
Bir Yurt Gezisi:
“İstiklâl Harbi sırasında, İnegöl toprakları büyük bir facia yaşamış. Domaniç dağlarından inen bir köylü kadını, düşmana yol göstererek vatanına ihanet eden oğlunu, silahıyla vurup öldürmüş.”
Bu gerçek hikâyeyi duyduğumdan beri hiç aklımdan çıkmamıştı. Ne yapıp edecek, bu olayın geçtiği yöreleri gezecektim. İstanbul’dan Bursa’ya, oradan da İnegöl’e geldim. Bir otelde konakladım. Böyle mühim ve efsanevi bir olayı bilen birileri mutlaka çıkacak, ben de onunla konuşacak, ayrıntılı olarak yazacaktım. Kaymakam, reji (tekel) müdürü, otelci Ferhat Ağa daha birçok insanla görüştüm. Fakat hiç kimse bir şey bilmiyordu. Günler geçiyor, boşa geçen zamana canım sıkılıyordu. Ülkemin bu yöresinin insanlarını yakından tanımak da güzeldi ama, benim geliş amacım farklıydı. Gördüğüm eşitsizlikler, cahillikler de çok canımı sıkıyordu. Okulu var, yıllardır öğretmeni yok. Gelen öğretmen durmamış, giden öğretmen gelmemiş…Vah benim memleketim.
Köyü sevimli yapmakta, koy sevgisini, ülküsünü aşılamakta, gençliğin terbiyesini üzerine alanların armtşız! Saadeti hep büyük şeylerde aramaya kalkarız da, şu kuru ekmek parçasının bile insana o zevki vereceğini bilmeyiz. Önümüze kolay, bol gelen şeyler, bizi ahlâksızlığa götürüyor, muhakkak! Her bulduğumuz şeyden sonra daha iyisini bekleriz, bulamazsak kendimizi bahtsız sayarız, insanları bu şımarıklıktan, bu açgözlülük felâketinden kurtarmak lâzım.
Bir omrun sonunda verilecek bir hesabı olmamak, insanlığın karşısında açık alınla çıkabilmek ne eşsiz bahtiyarlık
Çalışmayan insan, çalışmayan kadın ne demektir? Bir çalışmayan, bir çalışanın sırtından geçinmiyor mu? Ey Domaniç kadını, nerede yaşayıp nerede Öldüğünü hâlâ Öğrene-mediğim büyük kadın’. Sen de bunlardan biriydin. İnsanların yüzünü kızartan çirkinliklerden, vicdan azaplarından uzak, ömrün şöyle bir yeşil tarlanın ömrüne karışarak yaşadın. Şu bir avuç toprağından başka bir köşesini tanımadığın; bir kuru ekmeğinden, bir avuç bulgurundan başka nimetini tatmadığın vatan uğruna ne sonsuz azaplar çektin. Bİr tanecik yavrunu elinle yerlere serdin.”Onu kandıranlar kabahatli” demedin, affetmedin. Çünkü vatan senin gözünde en kutlu şeydi! O tertemiz dağlar başında, tertemiz duygularla geçen hayatın, her sevgiden üstün olarak yalnız vatan, millet sevgisi tanımıştı!..
Yorgun argın gelip, odama yattım.
Nihayet Domaniç köylüleri pazara geldiler. Yetmiş yaşında bir ihtiyarla birlikte yola koyulduk. Ruhumu tatlı bir destansı hava sardı. Ben nereye gidiyorum? Yurda hıyanet eden oğlunu eliyle kanlara boyamış ananın diyarına!…
O kadın ne büyük bir kadındır, o kadın ne yaman bir kadındır ki, vatanının şerefi uğruna ciğerlerini kendi eliyle sökmüş, paralamıştır. O kadın, kadınların en bahtsızıdır. O kadın, Türk kadınlarının en büyüğüdür.
Yaşlı ihtiyarla birlikte, yıkık viran bir eve girerler. İhtiyar seslenir: “Habibe Kadın, Habibe Kadın!” Bu esnada, genç mi genç, güzel mi güzel yirmi yaşında bir kadın göründü, yaşlı ihtiyara dönüp baktım. “Sana böyle görünmek istedi” dedi. Yavaşça seslendi: “Geleceğini, beni arayacağını biliyordum. Seni bekliyordum” dedi. İkimizin de gözlerinde yaş, dudaklarında ürpermeler var… Kollarını açtı. Yeryüzünde eşini tanımadığım bir saadete doğru atıldım.
Saadet elle tutulur mu? Başım bir boşluğa düştü. Domaniç’in hayal kadını bir anda uçup gitti… Bağrımda bir sızı duydum. Hangi muzip kuvvet, beni böyle rüyalarıma girerek aldattı?………… Böyle bir rüyayı da ancak, başta da belirttiğimiz gibi, vatanını ve milletini çok seven bir kimse görebilir."
iç katan güzellik bu olsa gerek
sağolasınız evet mutlaka okunması gereken bir güzellik öneri için hayata kattığınız cümle güzellikler için gönül dolusu teşekkürler iyi ki varsınız Naci dost sevgi saygı selamlarımla..:)"
Şükufe Nihal Şükufe Nihal bu hâl demiş ya Abdühak Hamit Tarhan. Şükufe de şükefeymiş ha dedirtti şiir. İçinden çıklmaz, çetrefil Kallavi. Şiir güzeldi vesselam bendeniz sözü uzattım. Tebrikler efendim.
zakir tarafından 4/8/2013 1:46:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
kısa şiirler ustaca yazılınca doyumsuz oluyor kelimeler öyle özenli seçilmiş ki tınısı öyle büyüleyici ki dokunursam incinecek sanki öyle naif öyle zarif
Her zamanki inceliğinde ve güzelliğindeydi.Edebiyatımız adına yapmış olduğunuz katkılarınız ve çalışmalarınız için gönül dolusu teşekkürler sevgili arkadaşım.Şiir yüreğiniz daim olsun.Selam ve sevgiyle.
gönlünüzün güzelliği sağolasınız değerli şair dost Dilek Yıldızı teşekkürlerim hayata kattığınız cümle güzelliklere iyi ki varsınız sevgi saygı selamlarımla..:)
hayatının sonu elem doludur kıymetli romancı şairin..geçirdiği bir trafik kazası sonucu bir ayağını kaybeder..huzur evine yerleşir ve orada ölür.. şükufe adını duyunca hep bu kıymetli şair romancıyı hatırlarım ben de.. sevgi şiir ve sanat adına paylaşacak ne varsa..saygı selam ve sevgilerimle
"DOMANİÇ DAĞLARININ YOLCUSU (GEZİ) KONUSU: Yazar, yurt ve millet sevgisi ile doludur. Bu nedenle, en ücra vatan köşesine dahi giderek, içinden çıkarmış olduğu kahramanlar da dahil olmak üzere halkını tanımak istemektedir. Bu nedenle Domaniç’e gider.
Bir Yurt Gezisi:
“İstiklâl Harbi sırasında, İnegöl toprakları büyük bir facia yaşamış. Domaniç dağlarından inen bir köylü kadını, düşmana yol göstererek vatanına ihanet eden oğlunu, silahıyla vurup öldürmüş.”
Bu gerçek hikâyeyi duyduğumdan beri hiç aklımdan çıkmamıştı. Ne yapıp edecek, bu olayın geçtiği yöreleri gezecektim. İstanbul’dan Bursa’ya, oradan da İnegöl’e geldim. Bir otelde konakladım. Böyle mühim ve efsanevi bir olayı bilen birileri mutlaka çıkacak, ben de onunla konuşacak, ayrıntılı olarak yazacaktım. Kaymakam, reji (tekel) müdürü, otelci Ferhat Ağa daha birçok insanla görüştüm. Fakat hiç kimse bir şey bilmiyordu. Günler geçiyor, boşa geçen zamana canım sıkılıyordu. Ülkemin bu yöresinin insanlarını yakından tanımak da güzeldi ama, benim geliş amacım farklıydı. Gördüğüm eşitsizlikler, cahillikler de çok canımı sıkıyordu. Okulu var, yıllardır öğretmeni yok. Gelen öğretmen durmamış, giden öğretmen gelmemiş…Vah benim memleketim.
Köyü sevimli yapmakta, koy sevgisini, ülküsünü aşılamakta, gençliğin terbiyesini üzerine alanların armtşız! Saadeti hep büyük şeylerde aramaya kalkarız da, şu kuru ekmek parçasının bile insana o zevki vereceğini bilmeyiz. Önümüze kolay, bol gelen şeyler, bizi ahlâksızlığa götürüyor, muhakkak! Her bulduğumuz şeyden sonra daha iyisini bekleriz, bulamazsak kendimizi bahtsız sayarız, insanları bu şımarıklıktan, bu açgözlülük felâketinden kurtarmak lâzım.
Bir omrun sonunda verilecek bir hesabı olmamak, insanlığın karşısında açık alınla çıkabilmek ne eşsiz bahtiyarlık
Çalışmayan insan, çalışmayan kadın ne demektir? Bir çalışmayan, bir çalışanın sırtından geçinmiyor mu? Ey Domaniç kadını, nerede yaşayıp nerede Öldüğünü hâlâ Öğrene-mediğim büyük kadın’. Sen de bunlardan biriydin. İnsanların yüzünü kızartan çirkinliklerden, vicdan azaplarından uzak, ömrün şöyle bir yeşil tarlanın ömrüne karışarak yaşadın. Şu bir avuç toprağından başka bir köşesini tanımadığın; bir kuru ekmeğinden, bir avuç bulgurundan başka nimetini tatmadığın vatan uğruna ne sonsuz azaplar çektin. Bİr tanecik yavrunu elinle yerlere serdin.”Onu kandıranlar kabahatli” demedin, affetmedin. Çünkü vatan senin gözünde en kutlu şeydi! O tertemiz dağlar başında, tertemiz duygularla geçen hayatın, her sevgiden üstün olarak yalnız vatan, millet sevgisi tanımıştı!..
Yorgun argın gelip, odama yattım.
Nihayet Domaniç köylüleri pazara geldiler. Yetmiş yaşında bir ihtiyarla birlikte yola koyulduk. Ruhumu tatlı bir destansı hava sardı. Ben nereye gidiyorum? Yurda hıyanet eden oğlunu eliyle kanlara boyamış ananın diyarına!…
O kadın ne büyük bir kadındır, o kadın ne yaman bir kadındır ki, vatanının şerefi uğruna ciğerlerini kendi eliyle sökmüş, paralamıştır. O kadın, kadınların en bahtsızıdır. O kadın, Türk kadınlarının en büyüğüdür.
Yaşlı ihtiyarla birlikte, yıkık viran bir eve girerler. İhtiyar seslenir: “Habibe Kadın, Habibe Kadın!” Bu esnada, genç mi genç, güzel mi güzel yirmi yaşında bir kadın göründü, yaşlı ihtiyara dönüp baktım. “Sana böyle görünmek istedi” dedi. Yavaşça seslendi: “Geleceğini, beni arayacağını biliyordum. Seni bekliyordum” dedi. İkimizin de gözlerinde yaş, dudaklarında ürpermeler var… Kollarını açtı. Yeryüzünde eşini tanımadığım bir saadete doğru atıldım.
Saadet elle tutulur mu? Başım bir boşluğa düştü. Domaniç’in hayal kadını bir anda uçup gitti… Bağrımda bir sızı duydum. Hangi muzip kuvvet, beni böyle rüyalarıma girerek aldattı?………… Böyle bir rüyayı da ancak, başta da belirttiğimiz gibi, vatanını ve milletini çok seven bir kimse görebilir."
iç katan güzellik bu olsa gerek
sağolasınız evet mutlaka okunması gereken bir güzellik öneri için hayata kattığınız cümle güzellikler için gönül dolusu teşekkürler iyi ki varsınız Naci dost sevgi saygı selamlarımla..:)
serbest şiir okumayı bir kaç değerli kalem sayesinde öğreneceğim inş.
yoksa okusam da okuduğumla kalıyorum.
"şükûfe" kızım olursa ismini koymaktan korkarım da ... günümüzün antel dantel isimlerindeki sığlığın yanında
"şükûfe" öyle derin duruyor ki...
selam ve saygılarımla efendim.
"""Domaniç Dağlarının Yolcusu"
Şükufe Nihal"
özetini buldum..:)
"DOMANİÇ DAĞLARININ YOLCUSU (GEZİ)
KONUSU: Yazar, yurt ve millet sevgisi ile doludur. Bu nedenle, en ücra vatan köşesine dahi giderek, içinden çıkarmış olduğu kahramanlar da dahil olmak üzere halkını tanımak istemektedir. Bu nedenle Domaniç’e gider.
Bir Yurt Gezisi:
“İstiklâl Harbi sırasında, İnegöl toprakları büyük bir facia yaşamış. Domaniç dağlarından inen bir köylü kadını, düşmana yol göstererek vatanına ihanet eden oğlunu, silahıyla vurup öldürmüş.”
Bu gerçek hikâyeyi duyduğumdan beri hiç aklımdan çıkmamıştı. Ne yapıp edecek, bu olayın geçtiği yöreleri gezecektim. İstanbul’dan Bursa’ya, oradan da İnegöl’e geldim. Bir otelde konakladım. Böyle mühim ve efsanevi bir olayı bilen birileri mutlaka çıkacak, ben de onunla konuşacak, ayrıntılı olarak yazacaktım.
Kaymakam, reji (tekel) müdürü, otelci Ferhat Ağa daha birçok insanla görüştüm. Fakat hiç kimse bir şey bilmiyordu. Günler geçiyor, boşa geçen zamana canım sıkılıyordu. Ülkemin bu yöresinin insanlarını yakından tanımak da güzeldi ama, benim geliş amacım farklıydı.
Gördüğüm eşitsizlikler, cahillikler de çok canımı sıkıyordu. Okulu var, yıllardır öğretmeni yok. Gelen öğretmen durmamış, giden öğretmen gelmemiş…Vah benim memleketim.
Köyü sevimli yapmakta, koy sevgisini, ülküsünü aşılamakta, gençliğin terbiyesini üzerine alanların armtşız! Saadeti hep büyük şeylerde aramaya kalkarız da, şu kuru ekmek parçasının bile insana o zevki vereceğini bilmeyiz. Önümüze kolay, bol gelen şeyler, bizi ahlâksızlığa götürüyor, muhakkak! Her bulduğumuz şeyden sonra daha iyisini bekleriz, bulamazsak kendimizi bahtsız sayarız, insanları bu şımarıklıktan, bu açgözlülük felâketinden kurtarmak lâzım.
Bir omrun sonunda verilecek bir hesabı olmamak, insanlığın karşısında açık alınla çıkabilmek ne eşsiz bahtiyarlık
Çalışmayan insan, çalışmayan kadın ne demektir? Bir çalışmayan, bir çalışanın sırtından geçinmiyor mu?
Ey Domaniç kadını, nerede yaşayıp nerede Öldüğünü hâlâ Öğrene-mediğim büyük kadın’. Sen de bunlardan biriydin. İnsanların yüzünü kızartan çirkinliklerden, vicdan azaplarından uzak, ömrün şöyle bir yeşil tarlanın ömrüne karışarak yaşadın. Şu bir avuç toprağından başka bir köşesini tanımadığın; bir kuru ekmeğinden, bir avuç bulgurundan başka nimetini tatmadığın vatan uğruna ne sonsuz azaplar çektin. Bİr tanecik yavrunu elinle yerlere serdin.”Onu kandıranlar kabahatli” demedin, affetmedin. Çünkü vatan senin gözünde en kutlu şeydi! O tertemiz dağlar başında, tertemiz duygularla geçen hayatın, her sevgiden üstün olarak yalnız vatan, millet sevgisi tanımıştı!..
Yorgun argın gelip, odama yattım.
Nihayet Domaniç köylüleri pazara geldiler. Yetmiş yaşında bir ihtiyarla birlikte yola koyulduk. Ruhumu tatlı bir destansı hava sardı. Ben nereye gidiyorum? Yurda hıyanet eden oğlunu eliyle kanlara boyamış ananın diyarına!…
O kadın ne büyük bir kadındır, o kadın ne yaman bir kadındır ki, vatanının şerefi uğruna ciğerlerini kendi eliyle sökmüş, paralamıştır. O kadın, kadınların en bahtsızıdır. O kadın, Türk kadınlarının en büyüğüdür.
Yaşlı ihtiyarla birlikte, yıkık viran bir eve girerler. İhtiyar seslenir: “Habibe Kadın, Habibe Kadın!”
Bu esnada, genç mi genç, güzel mi güzel yirmi yaşında bir kadın göründü, yaşlı ihtiyara dönüp baktım. “Sana böyle görünmek istedi” dedi. Yavaşça seslendi:
“Geleceğini, beni arayacağını biliyordum. Seni bekliyordum” dedi.
İkimizin de gözlerinde yaş, dudaklarında ürpermeler var…
Kollarını açtı. Yeryüzünde eşini tanımadığım bir saadete doğru atıldım.
Saadet elle tutulur mu?
Başım bir boşluğa düştü. Domaniç’in hayal kadını bir anda uçup gitti… Bağrımda bir sızı duydum. Hangi muzip kuvvet, beni böyle rüyalarıma girerek aldattı?…………
Böyle bir rüyayı da ancak, başta da belirttiğimiz gibi, vatanını ve milletini çok seven bir kimse görebilir."
iç katan güzellik bu olsa gerek
sağolasınız evet mutlaka okunması gereken bir güzellik öneri için hayata kattığınız cümle güzellikler için gönül dolusu teşekkürler iyi ki varsınız Naci dost sevgi saygı selamlarımla..:)"