YAZMAK VAKTİN BİR YERİNDE
Uçuk-kaçık bir ânı yaşarken yazmak vaktin bir yerinde! Gecenin en uykusuz ayarında hemde, “keşke şu anda şunu-bunu kaleme alabilseydim”derken gelen içselliğin yağmaladığı düşlem kırıntılarından arda kalanların gündüz satışa sunulmuş halidir yazmak.
Çok defa yazılan, yaşanan değildir, arzulanandır. Gerçeği yaşamak, o ândır. Yazıyorken içinden, o ân geçmiştir. Yazılanla, yaşanılanın zaman boyutu denk ânlar değildir çünkü. Yürekten kaleme damlayanlar, yazarın izdüşümüdür. Okunanlar, yaşayanın yazdığı kitabecisidir. İşte her okuyan, o kitabeyi okur. Yazar, yaşananı yazmaya çalışırken düşleme yelken açar. Yazan, düşleme girmekten hoşnuttur, çok isteklidir fakat itiraflardan da korkar biraz. Bir başka bedende olmak gibidir de ondan. Böyle çoğalır, çoğaldıkça bütünleşir. Yazan, düşlemde yitip gitmeyi sever. O düşlemde yaşadığını sanır. Sanmak onun bir nevi yaşantısı olur. Olmak! yazdıklarıyla yaşadıkları arasına sıkıştığından, yoktur aslında! Önünde duran boş bir saman kağıdını doldurmak kolaydır. Zor olan, dolu bir saman kağıdını en çılgın ânlarda bir deli vakti yaşamaktır hedef. Dedim ki; yaşanan, ancak böyle ölümsüzleşir yazarın ölümü gerçekleştiğinde. Geçmiş ve gelecek tüm zamanlar, ancak böyle yakılır yazmadan önce yazanın yanması gibi. Yaşarsın böylece varlıkla yokluk arası... Ayser ÖZBAKIR |